Siyasilerin ve hayatın zaman kavramı
Yunanistan ve İtalya'da Başbakan deviren Euro krizi, siyasilerin zaman kavramı ile hayatın sorun çözmekle ilgili zaman kavramı arasındaki farkı bir kere daha ortaya koydu. Siyasiler karar alırken sorunun gerektirdiği zaman içinde hareket etmek yerine, "kendi siyasal geleceklerine en az zarar" düşüncesini gündemlerine alıp farklı bir zaman kavramı içinde hareket ediyorlar. Bu da sorunun büyümesi ve sonunda gerekeni dayatmasından başka sonuç yaratmıyor…
Euro krizi ülkelerde liderleri koltuklarından etmeye başladı. Yunanistan'da Papandreu ve İtalya'da birçok skandalın deviremediği Berlusconi Başbanlık görevini terk ediyorlar. Euro bölgesinde fırtınalar esiyor.
Çare arayanlar farklı senaryolar üretiyorlar…
Ama bütün bunlar sorunun büyümesi karşısında ivedi karar alma becerisini gösteremeyen, bekle-gör politikalarıyla sorunun büyümesine yol açan ve artık karar almaları için yumurtanın kapıya geldiğini gören siyasilerin elinde ne sonuç verecek?
Sorun esas itibariyle siyasilerin karar alma yolundaki zaman kavramı ile hayatın karar alma yolunda beklediği zaman kavramı arasındaki farktan oluşuyor.
Siyasiler karar almadan önce, kendi siyasal gelecekleri ile alacakları karar arasında, "kendilerine dönük en az zarar ya da çıkarı" hesaba katıyorlar. Ve bu onların zaman kavramı içersine girince "sorunun gerektirdiği" hayatın zaman kavramı ile örtüşmüyor…
Sorunun büyümesine, dallanıp budaklanmasına, çözümünün daha da zorlaşmasına yol açıyor. Bütün bunların sonunda hayat kendi gerçeğini ortaya koyup, direnen siyasileri dize getiriyor, karar almak zorunda bırakıyor. Bir kısmını da tasfiye ediyor.
Tıpkı ülkemizde 2001 krizini yaşadığımız sıradaki 57. Hükümetin koalisyonu içersinde yer alan üç partinin, "Kriz içinde reform kararı" alarak kendilerini siyaset sahnesinden silmek zorunda kalmaları gibi sonuçlar gündeme geliyor.
Şimdi Yunanistan ve İtalya'da iki Başbakan koltuklarını terk ederlerken "İlle de alınması gereken kararların alınması yolunda reform talebinde bulunurlarken" de aynı bizim 2001 krizindeki Hükümetimizin benzeri bir durumu ortaya koyuyorlar. Koltuklarını teknisyenliği ağır bireylere "Reform şartıyla" terk etmek istiyorlar.
Acaba bu iki liderin davranışı euro bölgesindeki fırtınayı dindirebilecek mi?
Burada bir başka konu gündeme geliyor. Euro bölgesinde parasal birlik kurulmak istenirken sorunlar karşısında "Eşit külfet yüklenmeyi esas alan" bir ortam yaratılamamış. Külfet ülkelerin durumlarına göre eşit dağıtılamadığı için iki büyük Alman ve Fransız siyasetçiler "Euro bölgesi sorunlarının çözümünde" hep kendilerinin "Aldatıldığını" düşünüp, karar alırken önce iç siyasetlerinde ikna edici yollarlı arıyorlar. Buda onları "zaman kavramı" ile "sorunların çözümü için geren zaman kavramından" uzaklaştırıyor. İki zaman arasındaki faz farkı da çözümü sağlayacak kararların gecikmesine ve buna bağlı olarak sorunların büyümesine yol açıyor.
Bunun doğal sonucunda Euro bölgesi için seri karar alacak tek otoriteye ihtiyacı ortaya çıkarıyor. Şimdi yaşananların zorunlu sonucu olarak, bir yandan Yunanistan ve İtalya'da Hükümet değişiklikleri gündeme gelirken, bir yandan da Euro bölgesini dağılmaktan kurtarıcı otorite olarak, bir süre önce başkanı değişen "Avrupa Merkez Bankası"nın devreye girebileceği yorumları yapılıyor.
Tabii buna bağlı olarak bir yandan siyasi otoritenin bir yandan mali otoritenin AB üyelerince oluşturulup kabul edilmesinin zorunluluğu krizden arınan bir Euro Bölgesinin şartı olarak ortaya çıkacaktır…