Siyasi seçkinlerin sahiplenmediği demokrasiyi yürütmek zordur
1 Mayıs dünyanın birçok ülkesinde coşku ile kutlanan, insanların eğlendiği, emekçilerin takdir edildiği bir bayram iken bizde devletin zor kullanma gücü eksersizleri yaptığı bir kavga günü oldu. İstanbul’da Taksim Meydanı’nı göstericilerden korumak için 39000 polis görevlendirildi. Meydana girişi önlemek için Beşiktaş’tan, Fatih’ten, Şişli’den ve diğer bazı semtlerden başlayan bir kordon oluşturuldu. İnsanlarımız evlerinde oturdu. Taksim’e yürümek isteyenlerle polis arasında çatışmalar oldu. Bol miktarda biber gazı kullanıldı. Joplar çalıştı, TOMAlar suyla “ateş” etti. “Mücadele” yaşanan bölgelerde iktisadi faaliyet durdu. Esnaf, tüccar muhtemelen siftah yapamadı.
2 Mayıs sabahı konuştuğum İskandinav bir iş adamının eşi, ülkesindeki televizyon haberlerinden korkuya kapılmış, kocasına telefon ederek selametinden emin olmak istemiş. İşadamı, “Şu anda Boğaz’da balık yemekteyim, olaylar şehrin dar bir bölümünde,” demiş ama özel bilgi edinemeyen çoğu yabancı açısından ülkemizde kan gövdeyi götürmektedir. Bunun Türkiye’de tatil yapmayı ya da iş geliştirmeyi düşünen yabancıları nasıl etkileyeceğini açıklamaya gerek yok. Bunun ötesinde, olaylar vahim bir algı problemi yaratıyor, Türkiye’de olanları görenler, bunların demokrasi ile yönetilen bir ülkede olamayacağını düşünüyorlar. Uluslararası ortamda demokrasimize dönük olumsuz değerlendirmeler giderek güçleniyor, yalnızlaşıyoruz. Hükümetin, Taksim’de 1 Mayıs kutlamasını sert yöntemlere başvurarak yasaklamasını anlamak gerçekten güçtür. İlkin, hükümet daha önceki dönemlerde Taksim’i kutlamalara açmış, bundan sonra 1 Mayıs’ın Meydan’da kutlanacağını beyan etmiş, bunu demokrasinin tabii gereği olarak gördüğünü söylemişti. Sonradan ne değişti ki, Taksim yasaklandı ve bu tavır samimiyetsiz güvenlik endişeleriyle haklı gösterilmeğe çalışıldı? Bana iki gerekçe varmış gibi gözüküyor. İlki, hükümet direniş sembolüne dönüşmüş olan alanlarda insanların toplanmasından rahatsızlık duymakta, belki de korkmaktadır.
Aslında geniş bir tabandan oy alan bir partinin, muhalefetin de yeterince güçlü olmadığı bir ortamda, korkusu olmaması gerekir ama belki de Taksim’den başlayacak olayların daha genel olaylar dizisini tetiklemesinden çekinilmektedir. Başka ülkelerde meydan mitinglerinin siyasi değişim yöntemi olarak kullanılması, böyle bir korkuyu tahrik etmektedir. Bu vehimden ibarettir. Fakat ikinci bir gerekçe daha önemli sanıyorum. Hükümet, hiçbir özgürlüğün kendisinin çizdiği sınır ve verdiği izin dışında kullanılmasını istememekte, ülkemizi otoriter bir ortama doğru sürüklemektedir.
İktidardaki siyasi seçkinler özgürlükçe demokrasiyi sahiplenmiyorlar. Taksim yasağı sadece bir örnek. Böyle bir demokrasinin nasıl sürdürebileceğini kestirmek zordur.