Siyasi risk hala mı yüksek, yoksa artık daha da mı yüksek?

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Moody's'ten beklenen golü Fitch attı adeta. Günlerce Moody's'in 8 Ağustos'ta açıklayacağı Türkiye değerlendirmesi konuşuldu. Bu değerlendirmenin içeriğinde Türkiye'nin notuna ilişkin kararın olacağı da dile getirildi. Hatta daha ileri gidildi, notla ilgili beklentinin olumsuz olduğu söylendi, Türkiye'nin kredi notunun düşürüleceği izlenimi uyandırıldı. Üstelik bunu söyleyen Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi olunca kamuoyunun dikkati bu konuya daha da bir yoğunlaştı. Ancak Moody's, 10 Ağustos'taki seçimi etkileyeceği düşüncesiyle 8 Ağustos'ta herhangi bir açıklama yapmadı. Daha sonra da, zaten Türkiye ile ilgili bir not kararı alınmadığı belirtildi. 

Tam Moody's unutuluyordu ki, Fitch'in açıklaması geldi. Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçimini kazanmasına rağmen Türkiye'de siyasi riskin hala yüksek olduğunu belirterek, "Erdoğan'ın pazar günü yapılan seçimdeki kesin zaferi, Türkiye'nin ülke kredi profili üzerindeki politik riski düzeltmek konusunda az bir katkı yapmıştır" değerlendirmesinde bulundu. 

Bu arada öyle anlaşılıyor ki, Moody's (futboldaki ifadeyle) adeta kendini unutturdu ve açıklamayı bugüne bıraktı. Ancak Moody's'ten gelen açıklama notla ilgili değil, Türkiye'nin büyüme hızına ilişkin beklentinin düşürülmesiyle ilgiliydi. Moody's, Türkiye'nin bu yıl ve gelecek yılki büyümesinin yüzde 2.5 ile yüzde 3.5 aralığında kalacağı tahmininde bulundu. Hem zaten bu yılki büyümeye ilişkin gidişat da, yüzde 4'lük hedefi yakalamanın çok zor olacağının işaretlerini veriyordu. 

Yeniden Fitch'in değerlendirmesine dönmekte yarar var. Fitch, daha siyasal içerikli ve Cumhurbaşkanı seçimi sonuçlarını da bir anlamda irdeleyen ve oluşan sonuçların Türkiye için ne anlamı olabileceği üzerinde duran bir değerlendirme yaptı. Fitch'in değerlendirmesinde, " Politik riskler, potansiyel sermaye girişlerinin cesaretini kırarak ve politika öngörülebilirliğini azaltarak Türkiye'nin kredi notunda baskı yaratmaya devam edecek” denildi. Siyasi riskin, Türkiye'nin kredi notu için bir kırılganlık olarak kalmaya devam edeceği belirtilen değerlendirmede, "Bu kırılganlık hükümetin etkinliğini ve politikaların öngörülebilirliğini azaltırsa kredi notunda negatif bir adım atılmasına yol açabilir" görüşüne yer verildi. 

Fitch, Erdoğan'ın faiz indirimi baskısının Merkez Bankası'nın kırılgan kredibilitesini daha da olumsuz etkileyebileceğine vurgu yaptı. 

Karmaşa daha da büyüyebilir 

Başbakan Erdoğan'ın siyaset etme yöntemi bilinmiyor değil. Hele hele şimdi halkın oyuyla Cumhurbaşkanı seçildikten sonra kendini çok daha güçlü göreceği de sır değil. Erdoğan, her fırsatta halktan aldığı yetkiyi gündeme getirecektir. Hele hele ilk turda seçilmiş olmak, Erdoğan'ın elini daha da güçlendirecektir. 

Baştan beri aslında Cumhurbaşkanı değil Başkan olmak isteyen Erdoğan, Anayasa'daki tüm yetkileri sonuna kadar kullanacağını defalarca söylemiş, hatta Anayasa'daki yetkileri yeri geldiğinde zorlayacağının ipuçlarını da vermiştir. Ama şu da dikkate alınması gereken bir görüş olarak ortada durmaktadır. Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olarak hükümet icraatına ne ölçüde karışabileceği, Başbakanlık koltuğuna oturacak ya da oturtulacak kişinin elinde bulunduracağı yetkileri, yani gücü ne ölçüde paylaşmaya razı olacağıyla çok ama çok yakından ilintilidir. 

Denilebilir ki, "Erdoğan zaten sözünden çıkmayacak ve Başbakanlık gücünü kendisinin de kullanmasına engel olmayacak birinin o koltuğuna oturmasına izin verecektir". Kağıt üzerinde elbette böyle olacaktır. Ama unutmayalım; insanlar birçok şeyi paylaşabilirler ya da paylaşmaya daha yatkındırlar; ama söz konusu olan güç ise, bu paylaşma eğilimi çok azalır. Güç, baş döndürür çünkü. Hele hele tüm mevzuat yönüyle sizde olan gücü bir başkasıyla paylaşmak, hatta yeri geldiğinde tümüyle ona devretmek... 

Hala mı, daha da mı? 

"Şu Cumhurbaşkanı seçimi bir geride kalsın, sular daha da durulur" deniliyordu, ama asıl dalgalanma şimdi başlayacak. İlk bölüm, 2015 genel seçimine kadar sürecek. Başbakan kim olacak, bu Başbakan Erdoğan'la ne ölçüde uyumlu çalışacak. Hemen ilk günlerden ciddi çatışmalar ortaya çıkacağını kimse beklemiyor tabii ki, ama zaman içinde neler olacağını kestirmek de hiç kolay değil. 

İkinci bölüm, 2015 seçimi sonrası. Erdoğan'ın hayali hiç kuşku yok ki, bu seçimde AKP'nin Anayasa'yı değiştirebilecek, en azından halkoyuna götürebilecek bir çoğunluk elde etmesidir. Erdoğan böylece, Cumhurbaşkanı olarak çıktığı Çankaya'da, Başkan olarak oturmaya devam edebilecektir. 

Ama bu hayalin karşısında iki olasılık var: Birincisi, Anayasa'yı değiştirebilecek bir çoğunluk elde edilemezse ne olacak? Daha önemli olarak ikincisi, AKP 2015 seçimi sonrasında iktidar olamaz ve hükümeti başka parti ya da partiler kurarsa Cumhurbaşkanlığı-Başbakanlık çatışması hangi boyuta varacak? 

Her seçimden sonra birileri "Artık ekonomiye bakılsın" der. Kendi açılarından haklıdırlar. Şimdi de aynı görüşler dile getiriliyor. Ama ne yazık ki bu dönem, ekonomiye bakılarak değil, siyasette yerinden oynayan "kayaların" yerine yenilerini koyma çabasıyla geçirilecek bir dönemdir.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar