Siyasi krizin 10 günlük ekonomik hasar faturası bile çok ağır
Son dönemde siyasi alanda tırmanan gerilimin yeni bir aşamaya girdiği 17 Aralık’tan bu yana döviz ve faizde yaşanan tırmanışın ekonomik hasarı, sadece 10 günlük sürede bile çok yüksek boyuta ulaştı. Siyasi gerilimdeki birkaç günlük mola sayesinde dün, bu yazının yazıldığı saat itibarıyla piyasalarda tansiyon biraz olsun düşmüş durumdaydı. Ancak bu durumun kalıcı olacağından henüz kimse emin değil. Dahası tersine gelişme ihtimali de hala güçlü.
Gün sonu verileri ortaya çıkmadan tamamlamak durumunda olduğumuz bu yazıda hafta sonu verilerine göre siyasi krizin 10 günlük hasar raporunu ortaya koymaya çalışacağız.Yaşanan tahribat, hisse senedi ve tahvil fiyatlarındaki düşüşle sınırlı değil. Reel ekonomiye çıkan fatura, borsadaki kayıplardan çok daha büyük ve kalıcı nitelikte.
Yaşadığımız siyasi krizin dolar kurunu 10 günde yüzde 6.23 artırması, 3. çeyrek sonunda 821.88 milyar dolar olan yıllık gayrısafi yurtiçi hasılanın (GSYİH) 48.2 milyar dolar erimesi anlamına geliyor. Kişi başına milli gelirdeki kayıp ise 634 doları buluyor. Milli gelirin dolar değeri azalırken cari açık aynı kaldığı için, cari açık oranı da otomatik olarak yükseliyor.İçinde bulunduğumuz dönemde uluslararası fonların baktığı birinci gösterge haline gelen cari açığın GSYİH’ya oranı 3. çeyrek sonunda yüzde 7.2 düzeyindeydi. 10 günlük kur artışı, bu oranın bir anda 0.24 puan yükselmesi anlamına geliyor.
GSYİH ve kişi başına gelirin dolar hesabıyla azalması, içeride fiilen bir yoksullaşma anlamına gelmese de uluslararası karşılaştırmalarda Türkiye’nin görünümünü bozacak. Ancak kısa sürede aşılamadığı tahdirde siyasi krizin ekonomide yaratacağı diğer olumsuz etkiler, büyümeyi olumsuz etkileyerek fiili bir yoksullaşma da yaratabilir.
Bilanço tahribatı
Kur ve faizin yükselmesinin ekonomide yarattığı hasar üç kanaldan gerçekleşiyor. Birincisi varlıkların dolar olarak değeri düştüğünden yabancı para üzerinden yapılan karşılaştırmalarda banka ve şirketlerin görünümü zayıflıyor. Örneğin tüm şirketlerin aktif büyüklüğü, hisse değeri, gelir ve karları dolar olarak kağıt üzerinde eskisinden kötü gözükecek. İkinci etki dövizde açık pozisyonu olanların bilançolarının bozulması şeklinde yaşanacak. Üçüncü etki ise bilanço bozulmasının getireceği maliyetlere ek olarak kur ve faizdeki artışın gelir-gider dengesini olumsuz etkilemesi şeklinde ortaya çıkacak. En hızlı hasar gerçekleşmesi, açık pozisyon ve döviz borçlusu kurum ve kişiler için ortaya çıkacak.Merkez Bankası’nın uluslararası yatırım pozisyonu verilerine göre ekim ayı itibarıyla Türkiye’nin toplam döviz pozisyon açığı 420.26 milyar dolar. Dolar kurunda 10 günde gerçekleşen yüzde 6.23’lük artışın TL olarak Türkiye’ye getirdiği fatura, 53.33 milyar TL’yi buluyor.
Reel kesimin döviz pozisyon açığı ise eylül sonu itibarıyla 164.4 milyar dolar. Buna bağlı olarak reel sektör bilançolarında ortaya çıkan 10 günlük hasar, 20.86 milyar lirayı aştı. Reel kesimin kısa vadeli döviz pozisyon açığı ise 14.75 milyar dolar ile daha düşük düzeyde. Kısa vadeli döviz pozisyon açığının reel sektöre bilanço faturası bile 1.87 milyar lirayı buluyor.
Bilanço bozulması, kendisini esas olarak döviz borçlarının TL karşılıklarının artması şeklinde gösterecek. Haziran sonu itibarıyla Türkiye’nin toplam dış borcu, 367.34 milyar dolar düzeyinde. Bu borcun TL değeri, 10 gün içinde 46.6 milyar lira birden arttı. Yani Türkiye’nin dış borçlarını ödeyebilmek için artık 10 gün öncesine göre 46.6 milyar lira daha fazla gelir yaratması gerekiyor. Türkiye’nin 241.66 milyar dolar olan uzun vadeli dış borçlarının TL değeri 10 günde 30.67 milyar TL arttı. 125.44 milyar dolar olan kısa vadeli dış borçlardaki tahribat ise 15.92 milyar doları buldu.
Özel sektörün ekim sonunda 151.98 milyar dolar olan uzun vadeli dış borçlarının yarattığı bilanço tahribatı, 19.29 milyar lira düzeyinde. Bankaların 87.5 milyar dolar olan kısa vadeli dış borçlarının bilançolarında yarattığı 10 günlük tahribat, 11.1 milyar TL oldu. Reel sektörün 37.04 milyar dolarlık kısa vadeli dış borcunun bilanço tahribatı ise 4.7 milyar TL düzeyinde.
Hisse senedi ve bono-tahvil fiyatlarındaki düşüş de yatırımcıların bilançosunda bir bozulma anlamına geliyor. Yatırımcılar ellerindeki hisse senedi ve bonoları satmadıkları sürece borsa fiyatlarındaki düşüş, onlar için fiilen zarara dönüşmeyecek. Ancak düşüşün uzun sürme ihtimali, kayıpların kesin zarara dönüşme riskini hep gümdemde tutacak.
BİST-100 Endeksi, siyasi kriz sonrasında yüzde 14.64 düşerken aynı dönemde dolar bazlı BİST-100 Endeksi yüzde 19.65, euro bazlı BİST-100 Endeksi ise yüzde 19.87 düştü. Buna göre yabancı yatırımcıların krizdeki kaybı, yerlilerden daha yüksek oldu. Aynı dönemde bono piyasasındaki kayıp, DİBS Fiyat Endeksi’ne göre yüzde 2.14 oldu.
Kârlar da eriyecek
Bilançoların bozulmasının yanısıra kur ve faizdeki artışa bağlı maliyet artışları, şirketlerin önümüzdeki dönem karlarının da erimesine yol açacak. Kurlardaki yükseliş, döviz borcu ödeyeceklerin maliyetlerini otomatik olarak artıracak. Ayrıca Türkiye’nin risk primi arttığı için, döviz borçlarını çevirmek için alınacak yeni borçların faiz maliyeti de daha yüksek olacak. Böylece döviz borçlanmak zorunda olanlar, hem kur artışından, hem de faiz artışından zarar görecek. Kur artışının yaratacağı gerilim ve sıkışıklık, kredi faizlerinin de yükselmesine neden olacak. Kredi faizlerindeki artış, hem maliyetleri artırarak karları azaltacak, hem de ekonomik büyümeyi olumsuz yönde etkileyecek. Ekonominin yavaşlaması, faturayı her alanda daha da büyütecek.
Faiz ve kurlardaki artış, aynı zamanda zaten yüksek seyreden enflasyonun daha da artmasına yol açabilecek. Enflasyondaki artış, özellikle ücretlilerin gelirlerinin reel olarak azalmasına ve yoksullaşmalarına yol açacak. Buna karşın kurlardaki artışın, ihracatta beklenen olumlu etkisi de sınırlı kalacak. Çünkü Türkiye’nin ihraç ürünlerinde ithal girdi payının yüksek olması ve faizlerdeki artış ihracatçıların maliyetleri de yükselecek.