Siyasi karara ekonomik gerekçe!
Cuma gününün geç saatlerinde gelen kredi notumuza ilişkin haber, özellikle finansal piyasalar açısından oldukça tatsız bir sürpriz oldu! Söz konusu kredi derecelendirme şirketinin bir yetkilisinden, hafta içinde gelen ön yorumlar herkesi rahatlatmıştı; kredi notumuzun düşürülmeyeceği kanaati biraz güçlenmiş ve gerekli açıklamanın ekim ayı ikinci yarısında yapılabileceği varsayılmıştı!
Merkez bankalarının piyasaları üzmeyen kararları endişelerin azalmasına katkı yapmış, üçüncü çeyrek dönemin son haftasına girerken bilançoları olduğundan iyi göstermek adına sergilenecek çabaların amacına ulaşacağı beklentisi güçlenmişti! Kısa vade açısından ekonominin nereye gittiği veya siyasi iradenin ne yapmaya çalıştığı konuları, finansal piyasalar açısından pek önemli görülmüyordu!
Finansal piyasaların beklemediği ve fiyatlamadığı bir durum gerçekleşti; Moody’s yalnız kredi notumuzu düşürmedi, ekonomimizi yatırım yapılabilir ülkeler grubundan çıkardı. Türkiye’nin diğer gelişen ekonomilerden olumsuz ayrışması için, önemli bir gerekçe devreye sokuldu.
Genelde her hangi bir ekonominin kredi notu düşürülmek üzere yakın izlemeye alındığında, incelemeler tamamlanması sonrasında bir karara varılır. Küme düşme anlamına gelebilecek bir değerlendirme söz konusu olduğunda, karar açıklanmadan ülke yetkilileri bilgilendirilir ve gerekli bazı hazırlıkları yapabilmeleri için kabaca bir haftalık bir süre tanınabilir.
Bu kez ekonomi yönetimine böyle bir tebliğ yapılıp yapılmadığını bilmiyoruz. Son bir hafta genelinde bütçeye gelir yaratmak ve ekonomiyi canlandırmak için sergilenen seferberlik, ön bilgilendirme yapılmış olabileceğini düşündürüyor! Geniş bir ekiple Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda konuşma yapmak ve bazı temaslarda bulunmak üzere ABD’ye giden Cumhurbaşkanı, sonradan açıklanan kredi notu kararından haberdar mıydı acaba! Fakat Merkez Bankamızın faiz kararı ile piyasalardaki eğilimler, bu türden herhangi bir sinyal sergilemedi.
Bu yazıya konu olan kredi notuna ilişkin kararın ekonomik mi yoksa siyasi bir karar mı olduğu tartışılıyor; şahsen hem ekonomik ve hem de siyasi bir karar olduğunu düşünüyorum. Ancak küresel kredi krizi sonrasında alınmış benzer kararlarda, öncelikle siyasi ve finansal yaklaşımların belirleyici olduğunu hatırlatmak istiyorum; küresel düzeydeki sürdürülebilir olmayan eğilimler ve geleneksel olmayan politika tercihleri nedeniyle ekonomik değerlendirmeler sonuç üzerinde olması gerektiği kadar etkili değildi.
Kredi notumuzu düşüren derecelendirme kurumunun, 2013 yılının Mayıs ayında ülkemizi yatırım yapılabilir seviyeye yükseltmesi de siyasi yönü ağır basan bir karardı. Arap Baharı sonrasında gelişen ekonomiler durgunlaşmaya ve riskten kaçınma eğilimi dalgalı bir şekilde belirleyici olmaya başlamıştı. Dönemin Başbakanı, Suriye konusunda yetkilileri ikna etmek için ABD’yi ziyarete gitmiş ve umduğu sonuçları alamamıştı; fakat teselli olarak kredi notumuz yükseltilmişti! Ancak ABD Merkez Bankası’nın bir hafta sonra açıkladığı politika değişikliği kararı, başta gelişenler olmak üzere küresel ekonomi için tehlike alarmını harekete geçirmişti.
Ülkemizden siyasi beklentileri olanların desteği ile yükseltilen kredi notumuz, yine benzer türden yönlendirme çabalarının ürünü olarak düşürülüyor. Hem de ABD Merkez Bankasına dolar faizlerini yükseltmemesi için ricacı olan veya baskı yapanların, kredi derecelendirme şirketleri üzerindeki kırılganlığa bağlı not düşürmeme yönündeki telkinlerine rağmen!
Eğer karar siyasi ve Orta Doğu’daki gelişmeler ile bağlantılı ise ekonomiye ilişkin yapısal reform söylemleri ile gideni geri getirmek pek olası olamaz! Ekonomi yönetiminin tam aksi yöndeki söylemleri ile pansuman yapmaya çalışması, kısa vadeden öteye pek bir işe yaramaz!
Ekonomimizin daha sorunlu bir döneme hazırlanması ve mevcut tüm politikalarını farklılaştırmayı göze alması gereği kapıyı daha sert çalıyor. Kararsızlığın, en kötü karar olduğunu unutmamak gerekiyor!