Siyasette yeni dönem
AKP bir kez daha siyasete bir nokta koydu. Yeni bir başbakan ve muhtemelen yeni bir kadro ile yeniden yola çıkıyor. Son yıllarda AKP bunu sıklıkla yapıyor. Önce Cumhurbaşkanlığı seçiminde hem en tepedeki yöneticimizi değiştirdik hem de çok kapsamlı bir siyasi model değişiminin yolunu açtık. Ardından 2015 yılının ortasında genel seçim yaptık. Bu seçimde AKP yine birinci parti oldu ama uzun süredir devam eden karizmatik çoğunluğunu kaybetti. Bu seçimin sonucunda AKP hükumet kurulamasını istemedi. Kasım ayında bir genel seçim daha yaptık. Bereket bu defa AKP hem birinci oldu hem de alışık olduğu tek başına iktidar konumuna yeniden kavuştu. Bu aşamada kurulan hükumet uzun ömürlü olmadı. AKP içinde siyasi gücün paylaşımında sorun çıktı. Yeni parti başkanı ve taze Başbakan istifa etti. AKP kendi içinden yeni bir parti başkanı seçti. Eski üyelerin büyükçe bir kısmının tasfiye edip, yeni bir MKYK oluşturdu. Ardından Cumhurbaşkanı yeni parti başkanına hükümeti kurma görevini verdi. Bu satırlar yazılırken yeni hükumet henüz açıklanmamıştı.
Siyasi değişimler ilk adımda hep risk olarak algılanırlar. Risk algısındaki değişme ekonomiyi belki yıkmaz ama sallar. Bizdeki son yılların seçim kronolojisine bakılacak olursa bu tür risk algısı neredeyse devamlılık kazanmış gibi görünüyor. Yani, ekonomi, pek de nefes alma fırsatı bulamadan, devamlı bir seçim ve risk baskısı altında yol alıyor.
Bu kadar sık seçim yapıp yöneticilerimizi değiştirmenin toplumsal dirlik açısından ikna edici bir nedeni var mı sorusunun cevabı bende yok. Ama bu seçim zinciri ekonomiyi nasıl etkiledi derseniz buna cevabım var. Bu seçim zinciri küresel kriz sonrasında zaten “büyüyememe” illetine tutulmuş olan ekonominin bu zafiyetinin ileriye taşımasına, daha da yerleşik hale gelmesine neden oldu. Büyüyememek refah kaybı demektir. Refah kaybı, mümkün olabilecek gelir düzeyinin altında yaşamaya mahkum olmak anlamına gelir. Bu konumu “göreli fakirleşme ” olarak tanımlamak mümkündür. Sonu gelmez seçim ve yönetici değiştirme sürecinin omuzlarımıza yüklediği ekonomik maliyet budur.
Dediğim gibi bu maliyeti neden ödediğimizin ikna edici bir nedeni yok. Sonuç olarak seçim zinciri başlamadan önce de uzun süre ülkeyi AKP yönetti. Hal böyleyken ha bire seçim yapıp, tepeden tırnağa siyaseti ve siyasi kadroları değiştirmeye çabalamanın nedeni geçtiğimiz dönemlerdeki AKP iktidarlarının başarılı bulunmamasıdır herhalde. Bu da insana çelişik geliyor doğrusu. Çünkü AKP’nin siyasi söyleminin en önemli ayağı önceki dönemdeki başarıların sıralanmasıdır. Bütün propaganda söylevlerinde bu başarı söylemine yaslanıp, ardından peş peşe seçim yaparak başbakan değiştirmek en azından parti yönetiminin çelişik bir ruh hali içinde olunduğu izlenimini veriyor.
Önceki dönemlerdeki performansı tekrarlama olasılığının fevkalade düştüğü bir dönemde böyle bir yola sapmak hepten çelişik doğrusu. AKP ciddi bir iktisadi krizin ardından iktidara geldi. Partinin ilk adımlarını atmaya başladığı tarihte iki önemli süreç yaşanıyordu. Türkiye ekonomisi içine itildiği krizi büyük ölçüde aşmış, özellikle maliye alanında önemli yapısal düzenlemeler yapmış ve yeni bir büyüme rayına oturmuştu. Birincisi bu. Bu arada ABD’den başlayan bir süreçte dünya ekonomisi de bol para-düşük faiz rejiminin itici gücüyle hızlı büyüme sürecine girmişti. Bizim türümüzdeki ülkeler de hem artan sermaye girişlerine hem de genişleyen ticaret imkanlarına yaslanarak bu sürecin önemli aktörleri haline geldiler. Bu da ikinci süreç.
AKP bu iki imkanı da akıllıca kullanarak ekonomiyi hızla büyüttü ve iktidarını pekiştirdi. Bu gün bu imkanların ikisi de yok. Dünya ekonomisi hala kürese krizden çıkmaya çabalıyor. Türkiye ekonomisi de büyüyemiyor, dışarıdan da büyümesini hızlandıracak sermaye akışı yavaşlamış durumda. Yani, önceki dönemin bol bulamaç olanakları artık yok. Dolayısıyla önceki dönemin performansını yineleme imkanı da yok. Tersine, önümüzdeki dönem kısıtlarla dolu zor bir dönem olacak gibi görünüyor. Bu koşullarda siyasi tercihi belirleyecek ve yolu seçecek olan AKP’dir kuşkusuz. Ne yapılacağına AKP karar verecektir. Ama sürekli seçim yapıp sürekli yönetim kadrolarını değiştirerek sorunların üstünü örtmek siyasi riskleri tırmandırmaktan başka bir şey getirmez. Doğru bir tercihmiş gibi görünmüyor bu. Hiç istenmeyen şeyler gelir başımıza diye korkarım doğrusu.