Siyasette işler bir başka türlü oluyor

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ [email protected]

Hikaye bilinir ama hatırlatayım. Nasreddin Hoca’nın evine hırsız girmiş. Komşular toplanmışlar, sözde Hoca’ya geçmiş olsun diyecekler. Biri sormuş “Hocam kapınızı kilitlemiş miydiniz?” Bir başkası atılmış, “Pencereler de kapalı mıydı, açık unutmamıştınız, değil mi?” Diğer bir komşu söze karışmış: “Hocam, paranızı, hanımın mücevherlerini ortalıkla bırakmıyorsunuz herhalde?” Sohbet bu minval üzere sürerken, Hoca’nın sabrı taşmış ve söylenmiş: “Tamam, anladım, kabahatlı olmasına kabahatlıyım da, şu hırsızın hiç mi suçu yok?”

Bu sütunda pek fıkra anlatma alışkanlığım olmadığını bilirsiniz. Fıkra anlatmakta pek başarılı olduğumdan da emin değilim. Ancak, kısa süre önce yaşadığımız ve halen de etkisinden kurtulmakta zorlandığımız darbe girişimi ardından devlet büyüklerimizin suçlu aramaları karşısında, kendimi bu fıkrayı hatırlatmaktan alıkoyamadım. Resmi ve gayrı resmi açıklamalara göre, atlattığımız felaketin mimarı Fethullah Gülen ve onu destekleyen, dost bildiğimiz ama bize kastı olan yabancı ülkelerdir. Gülen cemaatinin olaydaki rolü, muhtelif kişilerin pişmanlık duymaları veya kendilerini kurtarmak ümidi ile yaptıkları itiraflar sayesinde giderek berraklaşıyor. Buna karşılık, gerek Avrupa Birliği gerek Birleşik Devletler, darbe girişimi öncesinde giderek otoriterleşen siyasi kadrolarımıza, girişim sonrasında, beklenen ilgi ve sıcaklığı esirgediler. Ayrıca, Birleşik Devletler’in Fethullah Gülen’e ev sahipliği yapması, bu ülkenin darbe girişiminde parmağı olabileceği kuşkularını yeşertiyor. Türkiye ile dostlarının farklı frekanslarda olmaları, Türkiye’nin durumu hakkında peşin fikirlerle hareket etmeleri, bir ihtimal Amerika’nın Gülen’den kendi tasavvurları yönünde yararlanmış olması, ülkemizde dışa karşı anlaşılabilir bir kızgınlık yarattı.

Hükümetimiz bu dışa dönük kızgınlığı tahrik ediyor; kendi ihmallerinin gündeme girmemesi için çaba gösteriyor. “Affedin, yanıldık, bilemedik,” ifadeleriyle kendini sorumluluktan azad etmeye, tüm kusuru yurtdışında olduğu anlaşılan “üst akıllara” yüklemeye çalışıyor. İsterseniz üst akılları şimdilik bir yana bırakalım, ne sıfatla anmamız gerektiğini bilemediğim bizdeki akılları sorgulayalım:  Sınav sorularını çalma, hukuk kurallarını hiçe sayan uydurma davalarla başta silahlı kuvvetlerimizin mümtaz mensupları olmak üzere memleketini seven bir çok insanı hapse gönderme, her yerde kadrolaşma, özellikle taşrada küçük ve orta boy işletme sahiplerini adeta haraca bağlama gibi işleri yabancılar mı yoksa kendi vatandaşlarımız mı yaptı? Bunların hepsine nasıl aldandınız? 

Bir şirkette olsa, şirketi neredeyse bir başka şirkete teslim olma noktasına getiren bir genel müdür ve yardımcılarının kaderini, çoğu iktisat dünyasından gelen okuyucularıma anlatmama gerek yok. Ama siyasette işler bir başka türlü oluyor, kaybeden kazanıyor. Hayret!

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019