Siyaset ve Merkez Bankası
- Herkes yerini ve haddini bilecek
- Kendilerini hükümetin yerine koymasınlar
- Başarıyı Başkana bırakacak halimiz yok
- (Başkan) hükümetin memurudur
- Merkezi hükümet atar, görevden alır
Bu sözler bana ait değil. Ekonomi Bakanı söylemiş bunları. Muhatabı da Merkez Bankası ve onun başkanı. Bakan konuşurken ben orada yoktum. Basının yalancısıyım. Belki tam olarak böyle söylememiş de olabilir. Ama anladığım kadarıyla hepsi bu kadar değil, daha fazlası da var. Pazar günü gazetelerde yer alan bir haberden aktarıyorum.
Önce Bakanın sergilediği bu açık sözlülüğe şaşırır gibi oldum. Sözlerini hiç sakınmamasını yadırgar gibi oldum. Ekonominin yönetiminden üst düzeyde sorumlu iki kurum arasındaki iletişim ve uyumun bu denli sorunlu olmasından da ürker gibi oldum.
Dikkat ederseniz bunların hepsinde sadece "gibi oldum". Bunun iki nedeni var. Sayın Bakanın hemen her durum ve koşulda Merkez Bankasını ve uygulanan para politikalarını eleştirdiğini biliyoruz. Bunu yaparken lafına pek özen göstermediğini de biliyoruz. Başkanın değişmesi, para politikasının karakterinin oldukça radikal biçimde değiştirilmiş olması falan bakanı etkilemiyor. O hep eleştiriyor. Sayın Ekonomi Bakanının bu tavrına ve söylemlerine artık alıştık sayılır. Şaşırmamızın sadece "gibi" olmasının bir nedeni bu alışkanlık.
* * *
Aslında siyasi otorite ile para otoritesi arasındaki uyumsuzluk ve çatışmalar sadece bize özgü değil. Bu oldukça eski ve yaygın bir eğilim. Olan bitene sadece şaşırır gibi olmamın ikinci nedeni de bu tür gerilim ve çatışmalardaki yaygınlık.
Ekonomi sakinken siyaset ve para yönetimi arasındaki uyumsuzluk görece örtülü kalıyor. Çatışma olasılıkları daha çok akademik söylemlere konu oluyor. İşler ters gidip, ekonomi zorlanmaya, kriz olasılıkları ortaya çıkmaya başlayınca ekonominin yönetiminde söz sahibi olan bu iki otorite arasında uyumsuzluk su üstüne çıkıyor.
Küresel krizin ardından bu tür gerginlik ve sürtüşmelerin yaygınlaşmaya başladığı gözleniyor. Kimi zaman doğrudan iki kurumun sorumluları çatışıyor. Kimi zaman da bunların tezlerine temel olan akademik görüşler aracılığıyla sürdürülüyor bu gerilim. Bazı ülkelerde taraflar bizdeki gibi aleniyete döküyor işi. Doğrudan ve alenen çatışmanın şampiyonluğunu bu günlerde Japon Başbakanı Abe yapıyor. İstediklerini yaptırabilmek için neredeyse basın aracılığı ile Merkez Bankasını tehdit ediyor.
İki kurumun birlikte iş yapıp sorumluluğu paylaşmasından esas rahatsız olan taraf siyasi otorite. 1960'larda başlayan bir eğilimin gittikçe yaygınlaşması sonucunda Merkez Bankaları siyasi otoriteye karşı göreli bir bağımsızlık kazandılar. Temel hedefler konusunda siyasetle anlaştıktan sonra Merkez Bankası para politikasını kendi bildiği gibi yürütüyor. İşin ciddi bir teknik boyutu olmasına rağmen bu "kendi bildiği gibi" davranma meselesi bazen siyaseti rahatsız ediyor. Tepki oluşuyor. Bizim Bakanın tepkisi de sanırım buna benziyor.
* * *
Aslında para otoritelerinin bağımsız olması ile bir tür bağımlılık çerçevesinde, önceden belirlenmiş kurallara uyarak hareket etmesi yönündeki görüşler arasındaki çekişme önemli bir akademik çalışma alanı oluşturuyor.
Para otoritesinin koşulların gerektirdiğini yapabilmek, proaktif davranabilmek, gereken reaksiyonları zamanın da verebilmek için her hangi bir kurum ya da kurala bağlı olmadan çalışması gerektiğini savunan görüşler var. Para otoritesinin siyasi iktidara bağımlı olması, parayı siyasi direktiflerle yönetmesi gerektiğini savunan akademik görüşlere artık pek rastlanmıyor. Ama para politikasının önceden belirlenmiş kurallara göre (rule based) hedef oluşturup, yönetilmesi gerektiğini savunan çok etkili bir akademik kanat da var.
Gördüğünüz gibi siyaset ile para yönetimi arasındaki ilişkiler hep gerilimli ve tepkili. Bizdeki tepkinin biraz abartılı olması dışında bize özgü bir durum yok anlayacağınız.