Siyaset ve ekonomi

Prof. Dr. İbrahim ÜNALMIŞ
Prof. Dr. İbrahim ÜNALMIŞ EKONOMİ NOTLARI [email protected]

Bir kez daha siyasi gelişmelerin ekonomik gidişatı olumsuz etkilediği bir dönemde­yiz. Son günlerde yaşanan gelişmelerin mali­yetinin hem finansal piyasalarda hem de re­el sektörde yüksek olacağı tartışma götürmez bir konu.

Diğer taraftan, uygulanan ekonomi politikaları devam etse de oluşan güven kay­bı ve bunun yarattığı yüksek risk primi açısın­dan sürdürülebilirliği zorlaşacak.

Şirketler üzerindeki etkisi…

2023 Haziran seçimleri sonrasında uygula­maya konulan dezenflasyon programının iki ayağı vardı. Birincisi TL’nin reel olarak değer­lenmesi ve bunun sonucu olarak mal üreti­mindeki girdi maliyetlerinin düşük tutulma­sıydı. Diğeri de TL’ye pozitif reel faiz uygula­ması yoluyla iç talebin baskılanması ve talep enflasyonun önüne geçilmesiydi. TL borçlan­manın pahalı, döviz kurlarının istikrarlı oldu­ğu bir ortamda döviz kredisi kullanabilen fir­malar elbette döviz kredisi kullanmayı tercih ettiler. Bunun sonucunda BDDK verilerine göre şirketlerin döviz cinsinden kredileri Ha­ziran 2023-Mart 2025 döneminde 52 milyar dolar arttı. Yabancı para ticari kredilerin top­lam kredilere oranı yüzde 43’ten yüzde 50’ye çıkmış oldu.

Haziran 2023’te bankaların dış borç çevir­me oranı yüzde 100, diğer sektörlerin yüz­de 80 seviyesindeydi. Ocak 2025’te bu oran bankalarda yüzde 121, diğer sektörlerde yüz­de 122 seviyesinde. Bir başka deyişle, yaban­cı para cinsinden kredi kullanma eğilimi yurt dışı kaynaklı olarak da önemli miktarda artış gösterdi. Bankaların döviz pozisyon açığı ko­nusunda regülasyonlar var. Bu nedenle ban­kacılık sektörünün kur riski olmadığı söyle­nebilir.

Diğer taraftan, şirketlerin döviz po­zisyon açığını tam olarak ölçemiyoruz. Bu konuda da alınan kararlar ile döviz kazancı olmayan şirketlerin yabancı para cinsinden borçlanmasına sınır getirilmişti. Bu nedenle, döviz kazancı olan ve döviz kredisi olan şir­ketlerin doğal hedge’e sahip olduğu söylene­bilir. Fakat bu durum kur riskinin yüzde 100 hedge edildiğini göstermiyor. Bu nedenle bazı şirketlerin döviz riski ile karşı karşıya olduğu söylenebilir.

TCMB kararları ve kredi faizleri

Merkez Bankası aldığı karar ile gecelik borç verme faiz oranını yüzde 46’ya yükseltti. Ayrı­ca, haftalık repo ihaleleri düzenlemeyeceğini de açıkladı. Politika faizinden fonlama yapıl­madığı durumda bankaların borç alma mali­yetleri gecelik faiz oranı ile belirlenmiş olacak.

TCMB ayrıca 91 gün vadeli likidite sene­di ihraç edeceğini açıkladı. Daha önce 2007 yılında 32 günlük vade ile ihraç edilen bu se­netlerin amacı piyasadaki fazla TL likiditesi­ni çekmek. Belirsizliğin yüksek, risk priminin arttığı dönemlerde piyasada TL likidite fazla­sı olması döviz talebi açısından risk oluştur­makta. Bu bağlamda, sistemdeki fazla TL li­kiditenin hızla çekilmesi ve fonlama maliye­tinin yükseltilmesi dövize olan talebi kontrol etmek açısından önemli.

Bu gelişmelerin bir sonucu olarak kredi ve mevduat faizlerinde artışlar kaçınılmaz görü­nüyor. Daha önce TCMB bünyesinde yapılan çalışmalar da gösteriyor ki faiz koridorunun aktif bir şekilde kullanıldığı durumlarda kori­dorun üst bandı (gecelik borç verme faizi) ti­cari kredi faiz oranlarında belirleyici faiz olu­yor. Bu bağlamda, ticari krediler başta olmak üzere bireysel kredi faizlerinde de artışlar gö­rülecek. Şirketlerin finansman ihtiyacının yüksek olduğu, miktarsal sıkılaşmanın aktif olarak kullanıldığı bir dönemde borçlanma maliyetlerinin artması şirket bilançoları açı­sından zor bir döneme işaret ediyor.

Bireyler açısından gelişmeler

Ekonomik ve siyasi belirsizliklerin arttı­ğı dönemlerde tüketici güveni hızla geriliyor ve tüketim azalıyor. Son dönemde hisse se­nedi fiyatlarında yaşanan sert gerileme tü­ketim üzerinde aşağı yönlü baskı yaratacak­tır. Artan faizlerin bono ve tahvile yatırım ya­pan fonların değerinde de düşüşe eden olması kaçınılmaz. TCMB’nin faiz indirimlerine de­vam edeceği beklentisi bu fonlara talebi son dönemde artırmıştı. Bu gelişmeler kur oynak­lığındaki artış ile birleşince Mart ve Nisan ay­larında bazı sektörlerde sert talep daralması yaşanabilir.

Uzun dönemli etkiler

Şimdiye kadar özetlediğimiz durum daha ziyade kısa vadeli bir perspektif içeriyor. Fa­kat bu gelişmelerin uzun vadeli etkileri olma­sı kaçınılmaz. Hukuk-siyaset ve ekonomi ala­nında yaşanan güven erozyonu uzun vadede daha düşük büyüme, daha az istihdam, akran­larımıza göre daha düşük refaha neden olacak.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar