Siyaset, Türkiye’nin FED hasarını katlayacak

İsmet ÖZKUL
İsmet ÖZKUL KRİTİK AÇI ismetozkul@gmail.com

ABD Merkez Bankası (FED), 16 Aralık 2008’de başlattığı sıfır faiz politikasına 7 yıl sonra tam da yıldönümünde son verdi ve faiz artırımını 0.25 puanla başlattı. FED üyelerinin 2016 ve 2017 yılı için yaptığı faiz tahminleri, her iki yılda da toplam 1’er puanlık faiz artışının olacağına işaret ediyor. Yani kabaca FED üç ayda bir, yani her iki toplantısından birisinde 0.25 puanlık bir faiz artışı daha yapacak.

ABD’de faizlerin yükselmesi, global fonları dolara ve ABD’ye akıtacak ve dolar diğer paralara karşı değer kazanacak. Fonlar ABD’ye akarken, çıktıkları yerlerde de fiyatlar düşecek, paralar değer kaybedecek. Bunlar aslında ABD’nin parasal genişlemeyi sonlandırma işareti vermesinden beri zaten yaşanıyor. Örneğin 2015’te gelişmekte ülkelerden çıkan fonların miktarı net 500 milyar doları buldu. Şimdi ABD’de faizlerin yükselmesiyle bu akım daha güçlü hale gelecek. Gelişmekte olan piyasalarda sarsıntılar iyice artacak.

FED’in faiz artırımına başlaması ve hızı konusunda da bir mesaj vermesiyle, belirsizlikler sanıldığı gibi azalmayacak. Çünkü FED’in kafasındaki faiz artırım stratejisini ne kadar uygulayabileceği belli değil. Doların değer kazanması ve faizlerin artışı, başta kredi derecesi düşük borçlu şirketler olmak üzere ABD ekonomisinin de hazmetmesi zor sıkıntılar yaratabilir. Bu dalgalanmalar yeni bir belirsizlik faktörü olarak ortaya çıkacak.

Daha önemlisi, global kriz sonrası aynı yönde hareket eden dev merkez bankalarının artık farklı yönlerde hareket edecek olmasının yaratacağı belirsizlik. ABD faiz yükseltirken Avrupa Merkez Bankası (ECB), Çin ve Japonya düşük faiz politikasına devam edecek. Bu, dünya piyasaları için yeni, farklı ve nasıl evrileceği şimdiden bilinmeyen yeni bir durum. 

Ayrıca büyüme hızı düşen Çin’in önümüzdeki süreçte izleyeceği yol, yeni ve önemli bir belirsizlik faktörü olarak öne çıkacak.

Düşük seyreden petrol fiyatlarının ve emtia fiyatlarının yeni koşullara nasıl tepki vereceği de bir diğer belirsizlik konusu. Bu da gelişen piyasa ekonomilerini yakından etkileyecek.

Bunlara Ortadoğu’daki politik riskler, artan global terör, Çin Denizi’ndeki sorunlar gibi jeopolitik riskleri de eklemeliyiz.

Tüm bu belirsizlikler Türkiye gibi gelişen piyasa ülkelerini ciddi şekilde zorlayacak. Fonların eskisinden daha güçlü şekilde bu ülkelerden çıkacağını söyleyebiliriz.

Sonuç olarak bu ülkelerin parası iyice değer kaybedecek, faizleri yükselecek, büyümeleri düşecek. Borçlu şirketleri zora girecek ve bu bankacılık sistemini sarsabilecek. Sonunda bu ülkelerin kredi notları düşecek, kredi notlarının düşmesi bu ülkelerden fon çıkışını daha da artırarak sorunları iyice derinleştirebilecek.

Türkiye bu ülkeler içinde en kırılgan olanların başında geliyor. Fonların en başta kaçacağı ülkelerden birisi Türkiye olacak. Fonların çıkışı, kurların ve faizlerin yükselmesi, iflasların ortaya çıkmasına yol açabilecek. Özellikle dolar borçlusu şirketlerin işi daha zor olacak. Bu fırtınalı havada piyasa için yol gösterici olması gereken Merkez Bankası’na olan güven, siyasi müdahalelerle yıpratılmış durumda. Bu da Türkiye’nin işini zorlaştırıyor. Bundan daha önemlisi siyasi iktidarın yarattığı kaygılar. Dış politikada bataklığa dönüşen Suriye politikası ve Rusya ile yaratılan gerilim; iç politikada Kürt sorununda izlenen çıkmaz yol ve hukuk devletine aykırı uygulamalar Türkiye’nin kırılganlığını iyice artırıyor. Siyaset, FED hasarını iyice artıracak. Bu nedenle fırtınalı dönemden daha az hasarla çıkabilmek için sadece Merkez Bankası’nın doğru politikalar izlemesi yetmeyecek, siyasi iktidarın da yanlışlarından dönmesi gerekecek.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar