Siyaset de Merkez de umudu tüketti

İsmet ÖZKUL
İsmet ÖZKUL KRİTİK AÇI [email protected]

Haziran seçim sonuçları aslında bir rahatlama umudu yaratmıştı. Sandıktan başkanlık sistemine, otoriterleşmeye ve kutuplaşmaya hayır, kuvvetler ayrılığına ve uzlaşmaya evet mesajları çıkmıştı. Sandığın işaret ettiği, yasaların ve kararların bir kişinin isteğine göre değil, Meclis’te uzlaşmayla gerçekleşmesi yolu, bir rahatlama ve normalleşme imkanı olarak görülmüştü. 

Ama hakim siyasi otorite sandığa uymak yerine tersini zorlamayı tercih etti. Yaratılan fiili durum, zaten yeterince karmaşa anlamına geliyordu. Buna bir de çatışmasızlık ortamının ortadan kaldırılması eklenince ortaya tam bir kaos hali çıktı. Siyaset kurumunda hiçbir odağın, bu kaosu ortadan kaldıracak istek ve gücün olduğuna bir inanç da yok. Ne toplumda, ne de piyasalarda... 

Kaçınılmaz olarak piyasalarda istikrar diye bir şey kalmadı. Bunun toplum gözündeki birinci göstergesi olan döviz kurları yükselmeye başladı. Merkez Bankası Para Politikası Kurulu işte böyle bir ortamda toplandı. ABD Merkez Bankası’nın (FED) eylülde faizleri artırmaya başlayacak olması, Çin’deki gelişmeler gibi gelişen piyasaları zorlayan sorunlar yetmiyormuş gibi Türkiye siyasi olarak belalı bir sürece girmişti. 

Siyaset cephesinden umudu kesen piyasalar, bu kadar fırtınalı bir ortamda zayıf da olsa güvenecek bir “merkez” arıyordu. Merkez Bankası’nın “Fırtına var ama ben buradayım” diye ortaya atılıp kendini göstermesi, piyasalar için kaygıları azaltacak bir unsur olabilirdi. 

Ancak Merkez Bankası yönetimi eski ürkek tutumunu sürdürmeyi tercih etti. Geçmiş çizgisine bakarak Merkez Bankası’ndan pek güçlü bir çıkış beklentisi de yoktu. Ancak Merkez Bankası’nın bu kadar çekinik bir tutum göstermesi, piyasaları fırtınada tamamen fenersiz bıraktı. 

Merkez Bankası, faizleri artırmak zorunda olduğunu ve 4-5 farklı faizin gösterge rolü üstlendiği karmaşık bir faiz politikası yerine, pusula rolü oynayabilecek net bir faiz politikasına geçmesi gerektiğini, en iyi kendisi biliyor. Ama gözü siyasi otoritede ve dengelerde olduğu için, atması gereken adımı bir türlü atamıyor. 

Şimdiye kadar çoktan atması gereken adımları şimdi FED’in arkasına sığınarak atmaya hazırlanıyor. Üstelik bunu bile net anlaşılmayan bir “yol haritası” ile ilan ediyor. Böyle olunca da normal koşullarda piyasaların yolunu aydınlatan bir fener rolü oynayarak piyasaları sakinleştirmesi gereken “yol haritası”, güvensizliği ve kaygıları artırarak piyasaların tansiyonunun daha da yükselmesine yol açıyor. Anlaşılan Merkez Bankası gelecek ay yapacağı toplantıda faizlerini artırmaya hazırlanıyor. Siyasi otoriteye de “FED faiz artırdı ben de onun için mecbur kaldım faizleri artırmaya” demeyi planlıyor. Ayrıca “yol haritası”ndaki muğlaklıklar, faiz artışının bile ne kadar yeterli ölçüde yapılacağı konusunda soru işaretleri de yaratıyor. 

Düşük büyüme, yüksek enflasyon ve cari açık kıskacına düşürülmüş bir ekonomide faiz artışı, kuşkusuz zor ve riskli bir karar. Ama sıcak paraya bağımlı ekonomik düzende, kurlar ve faizler Merkez Bankası istemese de yükselebiliyor. Merkez Bankası’nın bastığı paranın değerini ve fiyatını belirleme gücü yok. İçinde bulunduğumuz durum da bunu gösteriyor. Bu koşullarda Merkez Bankası’nın olabildiğince kendine olan güveni ayakta tutmaya çabalaması gerekir. Merkez Bankası’nın kendine olan güveni yıpratması, bugün çekindiği kararların daha sertini, olağanüstü toplantılarla almak zorunda bırakabilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar