Siyaset bahane, faizler şahane!
GÜNDEM / Tuğrul BELLİ [email protected] Merkez Bankası beklendiği gibi hafta başında gecelik faizleri 50 baz puan daha artırarak yüzde 16.25 seviyesine çıkardı. Bileşiği yüzde 17.64'e gelen bu faiz artırımının aslında piyasa faizleri üzerindeki etkisi son derece marjinal kalacak çünkü zaten söz konusu faizler yaklaşık 4 aydan beri giderek artan bir şekilde politika faizlerinin üzerinde seyrediyor. Faizlerin çok yüksek olduğuna dair eleştiriler gelince Hazine'den sorumlu Devlet Bakanı Sn. Şimşek geçenlerde "Tasarruf sahiplerinin yabancı paraya yatırılmış 100 milyar dolar varlıkları var, eğer faizler yüksek ise neden bu paralarını bozup devlet tahvillerine yatırım yapmıyorlar?" şeklinde bir açıklama yapmış. Kendisine öncelikle portföy teorisini anımsatmakta yarar var. Bir ekonomideki tasarruf sahiplerinin tümünün parasal varlıklarını tek bir enstrümana yatırmaları portföy teorisi açısından doğru bir önerme sayılamaz. Portföy teorisi en basit anlatımıyla bütün yumurtaların aynı sepete konulmaması gerektiğini vurgular. Hele söz konusu olan ekonomi yıllardır giderek daha büyük miktarlarda kronik ve yapısal olarak nitelendirilebilecek bir cari açık veriyorsa, tasarruf sahiplerinin bir kısım paralarını dövizde tutmaları kadar rasyonel bir davranış olamaz. Türkiye'de de toplam mevduatların ne kadarının yabancı parada olduğunu gösteren varlık dolarizasyonu rasyosu uzun zamandan beri yüzde 33 civarında seyrediyor. Cari açık kaynaklı potansiyel riskler azalmadığı sürece de bu oranda radikal bir düşüş beklemek hayal olur. Bilindiği gibi hükümetin açıkladığı orta vadeli mali çerçevede faiz-dışı fazla hedefini düşürerek Maliye politikasında gevşemeye gitmesinin temel dayanağı olarak son 5 yıl içinde kamu borç stokunda önemli bir azalma gerçekleştirilmiş olması verilmekte idi. Hatta, Maastricht kriterlerinde üst sınırı yüzde 60 olarak belirlenen kamu borç stokunun milli hasılaya oranı rasyosunda Türkiye'nin yüzde 38'e gerilemiş olması sunumda özellikle vurgulanmaktaydı. Böyle düz bir mantıkla politika belirlenecekse, kamu borcunun milli hasılaya oranını yüzde 22 kadar daha artıracak kamusal genişleme imkanımız var demektir. Şaka bir yana, kamu borcunun mali piyasaları baskınlama oranına veya ortalama vadesine baktığımızda hâlâ borç oranının çok yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Zaten böyle olmasaydı, bir ekonomide risksiz (risk-free) faiz oranına haiz olduğu düşünülen kamu kağıtlarının Türkiye'de neden anormal yüksek faiz oranları vermekte olduğu sorusu da cevapsız kalırdı. Örneklersek, bugün itibarıyle en çok işlem gören kağıdın bileşik faizi yüzde 21.6 civarında. Kaba bir hesapla, bugün itibarıyle bu sene için yüzde 10.5 ve 12 ay sonrası için yüzde 8.57 olan enflasyon beklentilerinin ortalamasını bile aldığımızda reel faiz yüzde 11 olmaktadır. Üstüne basarak söyleyeyim: Bu bir dünya rekorudur. Bu sene başına kadarki global finansal gelişmelere bakarak kamu borcunun yapısında neden daha rasyonel bir dağılıma gidilmediği de tartışma konusu olabilir. Mali çerçeve sunumunda sanki çok iyi bir iş yapılmış gibi borç kompozisyonunun son 5 yılda yabancı para borçlardan sabit YTL borçlara kaydırıldığının da vurgusu yapılmış. Belki de dünya iktisat tarihinde küresel para bolluğunun en yüksek düzeylerde, faizlerin de en düşük düzeylerde olduğu, üstelik fazla döviz girişi nedeniyle TL'nin devamlı değerlenmekte olduğu bir dönemde yüksek sabit faizli ve kısa vadeli TL enstrümanlara ağırlık verilmesine enayilik denmez de ne denilir? Açıkçası, böyle bir dönemde özel bir işletmenin finansman müdürü karşınıza çıkıp da "Bakın borçlarımızı ne güzel yüksek faizli ve kısa vadeli TL kredilere bağladım" dese, ne cevap verirdiniz acaba? Bugünkü ortamda yabancı yatırımcılar ise Türkiye'de defalarca oynadıkları bir oyunu tekrar piyasaya sürüyorlar. Nedir o? Türkiye'deki siyasi risklere ve yüksek cari açığa dikkat çekerek ve istedikleri faizleri elde edene kadar kenarda kalarak faizleri suni bir şekilde baskı altında tutmak. Bu şekilde son 15 yılda Türkiye'nin milyarlarca dolarının iç edildiği bilinmeyen bir konu değil. Bu şartlar altında en azından Maliye'nin daha itidalli davranarak faiz-dışı fazlayı artırmaya çalışmasını ve kamu borçlanmasına olan ihtiyacı azaltmasını beklerken, tam tersi bir hareket içine girmiş olması da yabancıların ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramıyor doğrusu.