Sivriada’ya dokunulmayacak sıra Yassıada’da
Geçtiğimiz temmuz ayında Sürdürülebilir Dünya sayfasında, Yassıada ve Sivriada’nın imara açılma kararı ile ilgili bir habere yer vermiştik.
1970 yılında 1. Derece Doğal ve Tarihi Sit, 3. Derece Arkeolojik Sit alanı olarak belirlenen Yassıada ile 2. Derece Doğal Sit ve 3. Derece Arkeolojik Sit Alanı olan Sivriada’nın imara açılma kararının ardından Adalar Belediyesi bir dava açtı. Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi ise “Yassıada ve Sivriada’ya Dokunma, Bırak Issız Kalsın!” çağrısında bulunarak, kültürel varlıklarımızın sürdürülebilirliğinin sorgulanmasını sağladı.
Adalar Belediyesi’nin açtığı davada İstanbul 3. İdare Mahkemesi imar planlarını iptal etti. 3. İdare Mahkemesi, adaya ‘fuar, kongre merkezi, konferans salonu, kültürel tesis, dini tesis, açık hava müzesi, amfi tiyatro, sergi salonu, karşılama yapıları, spor salonu, seyir terası, parklar, marina, kafe ve restoran” yapılmasını içeren planların, Çevre Düzeni Planı’na, planlama ilkelerine ve kamu yararına aykırı olduğuna hükmetti.
“Tarihi ve kültürel miras, bir ülkeye uluslararası toplum içinde kimlikli bir yer, kentlere kendine özgü bir özellik kazandıran, kentlilere aidiyet, sahiplik ve güven duygusu aşılayan bir olgudur” demiş ve kültürel varlıklarımızın sürdürülebilirliğinin, sürdürülebilir kalkınmanın vazgeçilmezlerinden birisi olduğunu vurgulamıştık. Temmuz ayında görüşlerini aldığım Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Yiğit Ozar, “Son dönemde insanlar yaşam alanlarına daha fazla sahip çıkıyorlar. Kültürel varlıkların korunması konusunda sorumluluklarını en fazla yerine getiren kesim, toplum” yorumlarını yapmıştı.
Toplumun katılımı bu süreçte çok önemli. Tabi özel sektörün de. Mazars bu kapsamda özel sektörde sürdürülebilirlik anlayışının önemine inanan şirketlerden birisi. Yine o dönemde görüşlerini aldığım Mazars Denge CEO’su Dr. İzel Levi Coşkun, toplumun kültürel değerlerin korunmasına yönelik yaklaşımını belirleyen temel unsurun eğitim olduğunu ifade etmişti. Sivriada’da başlatılması planlanan kongre ve turizm merkezi inşaatının mahkeme tarafından iptal edilmesinin ardından, Dr. Coşkun, kendi bloğunda bir yazısını yayımladı. O yazıdan bazı alıntılara yer vermek isterim:
“Kayaları oymaya, denizi doldurmaya, ağaçları kesmeye, bir dönemin mimari özelliklerini taşıyan binaları yıkmaya kısaca adanın adı dahil tüm belleğini ve şeklini değiştirmeye hakkınız var mı?
Siz Yassıada ve Sivriada dahil ada oluşumlarının 1-1,5 milyon yıl geriye dayandığını biliyor musunuz?
Hani o mahzenlerinin tavanını çökerttiğiniz manastırın, 9. yy'da zamanın Bizans Patriği İgnatios tarafından Prens Adaları’nda yaptırdığı 3 manastırdan biri olduğundan haberiniz var mıydı?
Denizi doldurduğunuz yerlerde Bizans döneminden kalma zindanlar olduğunu? Yıldırım Beyazıt’ın oğlu Musa Çelebi ile Bizans İmparatoru II. Manuil Paleologos’un donanmalarının 1412 yılında Yassıada önünde çarpıştığını?
Osmanlı İmparatorluğu’nun İngiliz Sefiri Sir Henry Bulwer’in adayı satın alarak Türkiye’de başka örneği olmayan İngiliz tarzı bir şato inşa ettirdiğini? Bulwer’in adada tarım yaptırdığını ve 1863 yılında Sultanahmet’te açılan sergide sergilenen pamuk örneklerinden birinin Yassıada pamuğu olduğunu?
Bulwer’in daha sonra adayı Mısır Hidivi İsmail Paşa’ya sattığını? Peki adaya 1892'de yerleşen Vasil’in ölene kadar 40 yıl boyunca adada tek başına yaşadığını?
Yassıada’yı modern bir denizcilik eğitim merkezi haline getirmek üzere 1950 yılında başlayan çalışmaların 1957’ye kadar sürdüğünü? Hem Bulwer şatosu temel kazılarında, hem de askeriyenin inşaatları sırasında arkeolojik eserlerin bulunduğunu?
Adanın kayalılarının yıllar boyu birçok deniz canlısına ev sahipliği ettiğini? Marmara’nın en lezzetli pavurya ve istakozlarının bu adaların kayalıklarında yaşadığını? Son birkaç senedir bazı hayırsever dalgıçların Yassıada’nın dibindeki kayalıklarda balık yuvalarını tıkayan gırgır ağlarını dipten toplayarak istakoz ve eşkinalara eski yuvalarını kazandırdıklarını? Bilmeyenler için tanım yapayım, eşkina, yerli bir balık türüdür, göç etmez. Belirli bir bölgeyi sahiplenir ve yaşamı boyunca buradan ayrılmaz…
Peki, sizin hafriyattan çıkan taşları umarsızca denize bocalarken, bu yuvaların önünü bir anda kapattığınızı ve sadece eşkina ve istakozları değil tüm deniz canlılarını acımasızca hapsederek boğduğunuzun farkında mısınız? Yassıada ve Sivriada’nın leyleklerin göç yolu üzerinde olduğunu ve göç eden ve bu adalara uğrayan göçmen kuşların sadece leylekler olmadığını biliyor musunuz? (...)
(...) Sürdürülebilirlik döngüsü içinde, o katlettiğinizi sandığınız doğa ise uzun vadede, eninde sonunda yine kendi bildiğini yapacaktır.”