Sivil manifesto: Bürokrasiyi kaldırıyoruz derken devleti mi zayıflattık?

Zeki GÜNDÜZ
Zeki GÜNDÜZ VERGİ POLEMİKLERİ [email protected]

Askerlikte var olan çok beğendiğim bir deyişi paylaşayım: "Allah kumandanları her dediğini onaylayacak kurmaylardan ko­rusun."

Devlette de aynı duayı hükümetler ve hü­kümetlerin atadığı yöneticiler için sürekli etmekte fayda var: "Allah tüm yöneticilere, kendilerine hukuki düzenlemeler çerçeve­sinde direnebilecek kalitede çalışanlar ver­sin."

Geldiğimiz noktada, bürokrasi ile, bürok­ratik oligarşiyle, bürokratik vesayetle, kırta­siyecilik, hantallıkla mücadele edeceğiz, se­çilmişleri atanmışlara üstün kılacağız der­ken Devleti mi çökerttik?

Kuralsızlık çok yaygın

Etkili ve yetkililerin olaylara verdikleri tepkilere bakınca hemen her yerde bir yetki, görev ve sorumluluk karmaşası var görünü­yor. İliç'teki maden kazası (kaza demeye di­lim varmıyor)sonrası hiçbir Bakanlık, yetki­li, sorumlu ve görevli olduğunu üstlenmedi. Bu son yangında da aynı şey oluyor.

Yangın sonrası Kızım bana soruyor:

“Baba ne yapmamız lazım?

Nasıl tepki göstermeliyiz?” diye.

Çaresizlik içinde bir cevap veremiyorum.

Hayatın her alanında denetimsizlik ve ku­ralsızlık çok yaygın. Bu böyle gidemez.

Kuralsızlık, denetimsizlik ve cezasız­lık güveni öldürür, kurumsallaşmayı bitirir, devleti çökertir.

Güvenin tesisinin, kurumsallaşmanın en önemli yolu kural koymak ve kurala uyulup uyulmadığını düzenli denetlemek ve uyma­yanları cezalandırmaktır.

Toplum olarak, çok çeşitli nedenlerle, şu veya bu ölçüde yasadışı (yolsuz, saydam ol­mayan, gizli) eylemler içindeyiz. Öyle to­pu birbirimize atarak, yolsuzluktan şikâyet ederek oturamayız. İstisnasız her kurum, ki­şi bir şekilde, bir yolla denetlenmeli, hesap vermeli, verebilmelidir. Hesap verebilecek olan hesap sorabilir. Aksi halde paralize olur; ki toplum olarak bu durumdayız.

Hepsi ruhsatlı çalışıyor

Kural tanımama, kurallara uymama, ka­yırmacılık, bir şey olmazcılık, fizik-matema­tik-olasılık-bilim dışılık;

sadece yöneticilere değil ki tüm topluma sirayet etmiş ve karşılıklı birbirini besliyor.

Uyanıklık, gemisini yürüten kaptancılık, bal tutan parmağını yalarcılık, devletin ma­lını deniz-yemeyeni keriz gören akıllı-uya­nık iş adamlığı, buna ortak olan görevli-et­kili-yetkililer ve bu durumdan nemalanan iş bilir yöneticiler.

Yediğimiz, içtiğimiz, soluduğumuz hava­nın kalitesi-kalitesizliği hep aynı anlayışın ürünü.

Kaç tane otelin, sinema, restoran, okul, hastane, iş merkezinin, alışveriş merkezi­nin, insanların en başta toplu olarak bir ara­ya geldikleri mekanların mevcut durumu yangın önlemleriyle uyumlu? Bırakın özel kurumları, devlet yapıları uyumlu mu? Ama hepsi ruhsatlı ve çalışıyor.

Daha bir acı içimizi dağlarken Konya’da kendi kendine çöken bir yapıyla karşılaştık.

Bakalım unutmamız kaç gün sürecek.

Depremleri,

Selleri,

Maden göçüklerini,

Kaçak içki zehirlenmelerini,

Yine bir yangında yitirdiğimiz kız çocuk­larını,

Cinayetleri,

Siyanürlü madenlerin patlamalarını unut­ma hızımıza bakarsak uzun sürmeyecek.

Bir sonraki felakette tekrar hatırlayacağız.

Her şey gerektiği gibi denetlenmeli

Filmin sonunda katil uşak çıkmamalı.

Sinan Ateş cinayetiyle ilgili verilen takip­sizlik kararı ile katilin uşak bile değil “taban­ca” olduğuna karar verildi. Burada da sorum­lu mutfaktaki ocak ya da komi, garson belki ahçı…olmamalı.

Sorgusuzluk Allaha mahsustur.

Her şey ve herkes gerektiği gibi denetlen­melidir. Kurallara uyum temel kural olmalı­dır.

Bu olay bir başlangıç olsun. Tepeden tır­nağa yenilenmenin, Devlete çeki düzen ver­menin, tamir ve ihyanın. Bir şekilde peşi pe­şine birçok olayla sarsıldık. Sadece dövüne­rek, dövüşerek, birbirimizi suçlayarak daha fazla karmaşa dışında hiçbir şey elde edeme­yiz.

Bu yaşadıklarımız 21.yüzyılda Türk toplu­muna yakışmıyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar