Sistemik risk ve tasarrufçuların bilinç düzeyi...
Küresel veya ulusal ölçekte tasarruf sahiplerinin yeterli bilince sahip olmaması ve bu olumsuzluğun düzeltilmesi yönünde herhangi bir çaba harcanmaması çözüm yollarını tıkayan ve sorunların ağırlaşmasına sebep olan bir durumdur. Zira sorunlar küçük iken çözüm lehine refleksler çalışmaz, sorun ağırlaştığında ise aldatmacaya dayalı günü kurtarma anlayışı ön plana çıkar ve gittiği yere kadar böyle devam eder; bugünün çok sorunlu ekonomilerinde olduğu gibi her şey açığa çıkmaya başladığında ortalık karışır. Parasal genişleme yolu ile devletlerin, hem de bankalar ve sermaye piyasalarından oluşan mali sektörün kurtarılması gündeme gelir ki, bu tablo kötüye gidişin son aşaması değildir. Okuyucularımızdan gelen sorular benzer koşullardaki tasarruf birimleri ve özellikle altın konusunda yoğunlaşıyor; bu nedenle konuya açıklık kazandırmaya çalışacağız.
Girişte özetlemeye çalıştığımız tablo eğilimlerin sürdürülebilir olmadığı, sorunların kademeli olarak ağırlaştığı, belirsizlik ve kırılganlığın arttığı, başka bir deyişle sistemik riskin yükseldiği şeklinde de ifade edilebilir. Böylesi durumlarda, giderek bozulan nimet-külfet dengesine rağmen spekülatif getiri peşinde koşmak giderek daha tehlikeli hale gelir. Bu nedenle bir yerde durmak, kazanmaktan vazgeçmek ve kaybetmemeye odaklanmak daha isabetli olur. Zira sistemik risk arttıkça sisteme yönelik güvensizliğin gizli veya açık bir şekilde büyümesi söz konusudur. Merkez bankalarının yaptığı parasal genişleme bu gidişin yönünü değiştiremez, fakat geniş kitleleri sakinleştirerek, sorunların ağırlaşması pahasına günün kurtarılmasına yardım eder. Böylesi bir ortamda altın talebinin artması, fiyatların dalgalı bir şekilde yükselmesi normaldir. Zira parasal genişlemenin orta uzun vadede özellikle zorunlu ihtiyaç maddelerinde yaratacağı fiyat baskısına karşı satın alma gücünü ve kendi likiditesini daha iyi koruyabilecek başka bir ürün yoktur. Bu aşamada altına yönelik sınai ihtiyaç dışındaki ek talep spekülatif veya kaybetmemeye dayalı fiziki talep olabilir. Spekülatif talep koşullara değil, fiyat hareketlerine bir tepki niteliğindedir.
Fakat fiziki talep daha çok fiyatlarla değil, olumsuzlaşmaya devam eden koşullara yönelik bir tavırdır. Sistem bu aşamada devreye girer günü kurtarmak ve kaynak çıkışını önlemek adına tasarrufçuları suistimal eder!.. Şahsen sistemik risk olmadığını ve mali sistemin sağlıklı olduğunu düşünüyor isem altınla bir işim olmaz; fakat tersi durumda ise aldığım altını bankada veya fonda, başka bir deyişle sistemde tutmam. Günü kurtarmak adına sorunların ağırlaşmasına katkı yapan ve korunuyorum diye kendini aldatan durumuna düşmek istemem.
Küresel düzeyde sistemik risk artar, küresel bankacılığın parasal genişlemeye bağımlılığı büyür iken ve Türkiye'nin de dışarıdaki bu duruma iyice bağımlı hale geldiği bilinirken, yaşadıklarımız ilginç görüntüler sergiliyor. Son üç yılda altın fonları ve mevduatında yaşanan artış tasarrufçunun yeterli bilince sahip olmadığını veya olmasının her yol kullanılarak engellendiğini düşündürüyor. Fiyatlara tepki kısa vadeli spekülatif bir tavırdır ve koşullardaki değişimi büyük ölçüde görmezden gelir. Fakat bu da bir etaptır, sistemik risk yükseldikçe fiziki talebin artması, fiyatların yeni rekorlara koşması sadece bir zaman meselesidir... Zira fiyatlar sonuçtur, belirleyici olan ise değişerek farkıllaşan koşullar...