Sistemik risk algılaması eski ezberleri bozuyor...

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Zorunlu ihtiyaç maddeleri ve temel hammadde fiyatlarında yaşanan artış küresel düzeyde hem enflasyonist baskıları artırıyor, hem de sistemik risk algılamasını yükseltiyor. Bu ortamda salt enflasyonist baskıların olduğu dönemlere ilişkin genel tercihler anlamını yitiriyor, istikrarsızlığın çok boyutlu olarak etki alanını genişletmesi önlenemiyor. Zira enflasyondaki baskı işsizlik konusunu da olumsuzlaştırıyor. Zorunlu ihtiyaç maddesi fiyatları artar iken gelirler sabit kalır ise diğer mallara yönelik talep daralıyor, sorunlu kredilerile birlikte işsizlik de yükseliyor. Kurtarılacak ülke ve banka sayısı arttıkça para ve maliye politikaları iyice gevşetiliyor, zorunlu ihtiyaç ve temel hammadde fiyatları daha da yükseliyor. Bu kısır döngü sistemik riski ve istikrarsızlık potansiyelini kademeli olarak yükseltiyor. Bu tablo her şeyin farkında olanları riskten kaçınma yönünde tercihe zorluyor.

Avrupa Merkez Bankası Başkanı, petrol ve emtia fiyatlarındaki artışların ücretler ve diğer fiyatlar üzerindeki ikincil etkilerinden kaçınılması gerektiğini, bu dönemde ücretleri artırmanın saçmalık olacağını söylemiş. Bu değerlendirme sistemik riskin olmadığı dönemler için doğru olabilir, fakat bugün için kullanım değeri oldukça düşük, zira ikincil etkilerden kaçınmak için yapılanlar başta petrol olmak üzere emtia fiyatlarındaki yükselişi durduramıyor, tam aksine kurtarılacak ülke-banka ve sektör sayısını artırıyor, devamında para ve maliye politikasını gevşemeye zorluyor ise evdeki hesabın çarşıya uymayacağı kesin, kısa vadede bir tehlikeden kaçınmak için yaptıklarımız orta vadede durumun ciddiyetini artırıyor ve sorunları ağırlaştırıyor. Sağladığı faydadan daha büyük ve yıkıcı yen tesirler üretiyor ise ciddi bir sistemik risk sorunu var demektir. Sistemik risk yok imiş varsayımı ile yapılan teşhisler hem işe yaramaz, hem de güven bunalımının derinleşmesini hızlandırır. Ciddi bir sistemik risk var iken salt enflasyon baskısına odaklanmak ise görüş körlüğünden başka birşey değildir. Ya ülke-banka ve sektör kurtarmayacak, işsizliğin artmasına ve sistemin çökmesine izin vereceksin ya da bu olumsuzlukları sorunları ağırlaştırmak pahasına geciktirmek için enflasyon artışına hoşgeldin diyeceksin!.. Bu açmazda ikincil etkilerden kaçınmak seçeneği maalesef söz konusu olamıyor.

Gelişmiş ekonomilerin hepsi günü kurtarmak adına bir daha sıkılaştırmamak ve likidite bolluğunu kademeli artırmak yönünde tercihlerini yapmış bulunuyor. Başka bir deyişle enflasyonist baskılara hoşgeldin demiş durumdalar. Kurtarılacak ülke-banka ve sektör sayısı daha fazla artmasın diye böyle yapmış görünüyorlar. Hal böyle olunca da başta altın ve petrol olmak üzere emtia fiyatları yükseliyor. Hububat ve diğer gıda maddelerindeki fiyat yükselişi enerji fiyatındaki gelişmelerin ikincil etkisi niteliğindedir; maliyetler değiştikçe kaynak tahsisi farklılaşmakta, stoklar erirken fiyatlar yükselmektedir. Altında görülen fiyat artışı ise sistemik risk algılamasının göstergesi niteliğindedir ve çok yönlü istikrarsızlığın büyüyeceği mesajını bünyesinde taşımaktadır.

Başta petrol olmak üzere zorunlu ihtiyaç maddeleri ve emtialarda yaşanan fiyat artışları küreselleşme denilen kırılganlığın yarattığı bir sonuçtur ve bugün için mevcut sistemi sabote eden temel dinamik haline gelmiştir. Bu aşamadan sonra para ve maliye politikalarının iyice sıkılaştırılması, başka bir deyişle gidişatı durduracak şekilde proaktif olması mümkün değildir. Reaktif olunacak, enflasyon arttıkça gecikmeli olarak faizler yükselecek, belirsizlik ve kırılganlık artacaktır. Bu süreçte enflasyonist baskıların büyümeye devam etmesi ve sorunların ağırlaşması olasılığı çok yüksektir. Emtia ile sermaye piyasalarının yolları da yakın bir gelecekte ayrılmak zorunda kalabilecektir.

Küresel düzeyde yaşanan gelişmelere gelişmiş ekonomilerin gözünden bakma eğilimi hızla azalmaktadır. Söz konusu fiat artışlarının sebebi talep artışı ile bağlantılı değildir, tam aksine gelişmiş ekonomilerin paralarına olan güven sarsılmakta ve bu eğilim giderek güçlenmektedir. Her şeyin sancılı bir şekilde değişmek zorunda kalınacağı sancılı bir sürece girilmiştir...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar