Şirketlerin kayyuma devrini ticaret ve ceza hukukçusu değerlendirdi

Osman AROLAT
Osman AROLAT AROLAT'tan [email protected]

“Et konan şirketlere kayyum taması ciddiyetle ele alınmalı” başlıklı dünkü yazım üzerine arayan birçok işadamı dostum “Doğru uygulamanın ne olması gerektiğini daha net ortaya koymalıydın” uyarısında bulununca, aradan çekilip iki uzmanın değerlendirmelerini size aktarmak istidim. Bunlar ticaret hukuku uzmanı Prof. Dr.Ünal Tekinalp ve ceza hukukçusu Prof. Köksal Bayraktar.

Tekinalp Hoca önce, “15 bin anonim şirket, 800 bin limited şirketten sadece 4500’ünün denetleniyor olması, Fetöcü şirketlerin paralarının nereye gittiğinin belli olmamasına yol açan duruma neden oldu. Bu unutulmamalı” değerlendirmesini yaptı. 

Tekinalp, ardından “Kayyum atamaları işin niteliği, özellikleri ve çapına uygun olmalıdır. Şirketin ticarimi, üreticimi, hizmet sektöründe mi ağırlıklı olduğu ve büyüklüğü önemlidir. Önceki dönemde şirketteki sorunla ilgili kayyum atanırken yönetim kurulu yerinde kalır, kayyum sorun çözülene kadar görev yapardı. Şimdiki atamalarda şirkete el konulduğu ve kayumun yönetimi bütünüyle devraldığı için, bütün yetki kayyuma devredilmiş, yönetim el çektirilmiş oluyor. Eskiden kayyum ihtilaf çözülünceye kadar yönetim kurulu ile birlikte hareket eder, sorun çözülünce kayyum şirketten ayrılırdı. Şimdi ise siyasi olaylarla  kayyum tam yetkili atanıyor. İşin niteliği değişti. Kanun koyucu önemli bir tercih yapmış oldu, bu da tenkitlere yol açtı”dedikten sonra ceza hukukçularının değerlendirmesinin önemli olacağını söyledi.

Ceza hukukçusu Prof. Dr. Köksal Bayraktar, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 133. Maddesine göre Sulh Ceza Mahkemesi'nin kayyum atama yetkisinin olduğunu, bunun koşullarının bulunduğunu belirtti.

Bayraktar, “Şirketin faaliyetinin sürmekte olması ve suçun halen işlenmekte olması gibi belli koşullar yasanın ilgili maddesinin 4. fıkrasında 13  hal altında belirlenmiştir. Savcının talebiyle sulh ceza hakimi kayyum atama kararı alabilir. Ancak, ilgili Anayasa Mahkemesi kararlarında orantısızlık ilkesi söz konusu olmamasının altı çizilmiştir. Alınan tedbir daha büyük zararlara sebep olacaksa, bu tedbire gidilmemelidir. Ayrıca, suç işlenmiş ve bitmişse, kayyum tayin edilemez, suçun sürmekte olması gerekir. Ayrıca suçun somut delillerinin ortaya konularak karar alınması lazımdır, genel ve soyut değerlendirmelerle şirkete el konulması ve kayyum ataması yapılmamalıdır. Şirket anonim şirketse alınan teedbir sadece şirket yöneticilerini değil, anonim şirketin binlerce ortağını ilgilendirecektir. Kayyum ilerde maliyeye hesap vereceği için, ehil kişilerin atanması gerekir.”

Doğru atamanın nasıl olması gerektiğini sorduğumda Bayraktar şu cevabı verdi:

“Kayyum ataması dosya incelemesi ile yapılmamalı. Sulh ceza hakiminin davayı açarak, keşif yaparak, bilirkişi incelemesi gibi bilgileri toplayarak ondan sonra kayyum atama ya da atamama kararı vermesi doğru olacaktır. Aksi halde doğacak mağduriyetler olumsuz sonuçlar getirir.”

Evet, işin ehli olan iki hukukçuya sorarak milyarlık şirketlere Sulh Ceza hakimlerinin kayyum ataması konusunu bir kez daha ele aldık. Ve “Ben yaptım oldu” şeklinde ele alınamayacağını öğrendik.

Yine dünkü yazımın sonundaki uyarımı tekrarlayayım. Ekonomi yönetimi mikyarlık şirketlere el konulmanın ardından hemen kayyum atamaları konusunu gözden geçirip, şirket yöneticilerinin suçlanmasının somut delillere dayanıp dayanmadığını, söz konusu suçun işlenmeye devam edip etmediğini ele alıp, kararların buna uygunluğunu gözden geçirmelidirler. Çünkü bu atamalarla sadece şirket yöneticileri değil, anonim şirketlerin bütün paydaşları ve işbirliği içersinde olduğu şirketler cezalandırılmış olabilir. Şirketler kayyum olarak ehil ellere teslim edilmezlerse, üretim ve gelir kayıpları  gündeme geleceği için kamu da vergi geliri kaybına uğrar. Bu konuda vakit kaybetmeden el konulan şirketlere kayyum atamaları ciddiyetle ele alınmalıdır... 
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar