Şirketlerimiz borçlu mu?
İSO 500 listesindeki işletmelerin finansal oranları, her liste açıklandığında en fazla baktığım alan. Çünkü, işletmelerin tüm detaylarını rahatlıkla görmemizi sağlayan yer burası.
Öncelikle yanıtını aradığımız soru: Şirketlerimiz borçlu mu? Yanıtı borçlu. Daha da önemlisi, bu borcun artış hızı. Artıyor mu? Artıyor. Nereden anlıyoruz?
Türkiye’nin 500 büyük sanayi kuruluşunun toplam borçları 447 milyar TL seviyesine ulaşmış durumda. Mali borçlar, bunun 242 milyar TL’lik bölümünü oluşturuyor. Kısa vadeli mali borçların toplam borçlar içindeki payı ise 3 senedir düzenli olarak yükseliyor (%41.9).
Özel kuruluşların kısa vadeli borçlarının toplam borçları içindeki payı 2009’da 34.3 iken, geçen yıl %40.4’e çıkmış. Bu sene bu oranın çok daha yükseleceği aşikâr. Peki güzel de, bu rakamlar ne ifade ediyor?
Borçların özkaynaklara oranı %170'e tırmandı
Borç rakamsal olarak yüksek olabilir ama oransal olarak çevrilebilir mi, yönetilebilir mi?
Buna baktığımız yer, toplam borçların özkaynaklara oranı. Şirketlerin toplam borçlarının özkaynaklarına oranı 2013 yılında %132 imiş. Bu oran bu sene %170’e yükselmiş. Özellikle son 3 yılda tam 37.5 puanlık bir artış olmuş. Neden böyle olmuş?
Bunun bir kısmı şirketlerin daha fazla borç almasından. Ancak daha büyük kısmı, döviz cinsinden alınan kredilerin maliyetinin TL değer kaybettikçe şişmesinden. Oran olarak böyle.
Peki miktar olarak borçların durumu nasıl? İkinci önemli parametreye bakalım. Mali borçların özkaynaklara oranına. 2013 yılında mali borçların şirketlerin özkaynaklarına oranı %68.9 imiş.
Yani şirketlerin özkaynakları, mali borçlarının oldukça üzerindeymiş. Şimdi ise borçların toplam büyüklüğü %92.2’ye çıkmış. Yani mali borçların büyüklüğü, neredeyse özkaynak büyüklüğü seviyesine kadar ulaşmış. Bunun sebebi ne? Yine kurlardaki yükseliş.
Yani yatırım için yapılan borçlanmayla, değere dönüşen bir üretimle falan yükselmiyor borçlar. TL değer kaybettikçe, şirketlerin yatırımından, üretecekleri istihdamdan, kârlarından çalıyor.
Özkaynakların aktiflere oranında gerileme sürüyor
Rahmetli Sakıp Sabancı ile yurtdışına yaptığımız bir seyahati hatırlıyorum. Dupont ile yaptıkları işbirliğini anlatmak üzere Almanya ve İngiltere’ye bir basın gezisiydi. Orada sohbet ederken söylediği şu sözleri hatırlıyorum:
“Ben banka sahibiyim. Bankam şirketlere kredi versin, para kazansın, para kazandırsın isterim. Ama kendi şirketim yatırım yaparken, işini yürütürken önceliği özkaynakla büyümeye veririm. Eğer kendi yatırımını kendi parasıyla yapabiliyorsa, borçsuz gitmesi daha doğrudur. Krediyi ya elindeki parayı daha iyi kullanma ihtimalin varsa ya da kredi maliyetinden çok daha yüksek kâr bekliyorsan kullanmalısın.”
Bu sözlerin karşılığı tam da bu oranlarda yatıyor.
Örneğin, özkaynakların aktiflere oranında gerileme sürüyor. Mali sağlamlığın en önemli göstergesi olan bu oran 2013 yılında %43 iken, geçen sene %37’ye inmiş.
Yani şirketlerimiz işlerini daha az kendi parasıyla, daha çok borçla yürütmüş.
Peki bu borçların sürdürülebilirliğini tartışıyoruz da.. Borcu ödeme ve azaltma imkanı var mı?
Bunun izini gördüğümüz yer ise firmalarımızın “cari oranı”. Cari oran, şirketlerin varlıklarını nakde dönüştürüp kısa vadeli borcunu ödeme gücünü gösteriyor. Yani şirketlerimiz varlıklarını hızlı şekilde satıp ürettiği kaynakla kısa vadeli borçlarını ödeyebiliyor mu?
2014 yılında bu oran %156.3 imiş. Şu anda %153.7. Bir önceki yıl ile aynı oranda. “Eh fena değil” diye düşünebilirsiniz. Ama şirketlerin üretimden satışlarının %40, karlarının yüzde 37 büyüdüğü bir yılda, bundan daha iyisini beklemeliyiz.
Orta ve küçük işletmeleri faiz daha fazla vuruyor
İşin özü şu... Büyük şirketleri kur vuruyor, faiz vuruyor. Orta ve küçük işletmeleri ise işletme sermayesini krediyle çevirdikleri için faiz daha fazla vuruyor. Geçen yılın ortalama ticari kredi faizi ile bu yılın ortalama maliyeti arasında yaklaşık 7 puanlık artış var. %25-26’lara çıkmış bir ticari kredi maliyeti ile bu şirketlerin ayakta kalması mümkün değil.
O yüzden seçimdi, Merkez Bankası idi, bakanlık sayısıydı, bütçeydi derken, işletmelerimizi inanılmaz bir darboğazın içine sokmuş bulunuyoruz. “Onlar da iyi yönetselerdi” diyemezsiniz. Bir ayda %20 TL değer kaybını, 5 haftada 500 baz puan faiz artışını hiçbir şirket yönetemez. O yüzden, bir kez daha testi kırılmadan, seçim öncesinde uyarıyoruz..Kim gelirse gelsin zamanı yok. İşletmelerin dayanma gücü de yok. İnsanlarımız işlerini kaybetmeye, fabrikalar kapanmaya başlamadan önce...Bir an evvel kavgayı gürültüyü bırakmak zorundayız.