Şirketlerde atılamayan adımlar
Ekonomi gazeteciliği zor iş. Hele de ekonomide zor ve öngörülemez bir dönemin içindeysen. Bu tür dönemlerde işletmeler için bir şeyler yazmak da zorlaşıyor. Bildiğiniz üzere iki senedir bu işi yapmaya çalışıyorum. Hedef kitlem her ölçekten şirketler, patronlar ve tepe yöneticiler. Amacım, dönem ne kadar zorlu olursa olsun, yapacak çok şey olduğunu anlatmak. Dilimiz döndüğünce, klavyemiz bastığınca bu uğurda çabalıyoruz.
Diğer taraftan asıl işim yönetim danışmanlığı. Türkiye’de yüzden fazla şirkete, daha iyi yönetilebilmeleri, strateji geliştirmeleri, kurumsallaşmaları ve risklerini daha iyi yönetmeleri için yardımcı oldum, pek çoğuna da olmaya devam ediyorum. İşim gereği, her gün farklı ve değerli iş insanları ile tanışıyorum. Tavsiyelerimi sohbetler çerçevesinde de paylaşıyorum.
Bazı tespitler
İş dünyasında gözlemlediğim konu şu; “iş insanlarının en çok şikayet ettiği konular, adım atmaya en az istekli olduğu konular.”
Mesele herkes ailede sonraki kuşakların işe adaptasyonundan, birbirleri ve şirketle ile olan ilişkilerin kurumsallaştırılmasından, aktif ve etkili bir yönetim kurulu oluşturamamaktan, işletmede bazı insanlara fazlaca bağımlı olmaktan endişe ediyor.
Bu konularda adım atıyor musunuz diye sorunca, “çözüm olduğuna inanmıyoruz, daha önce denedik başaramadık veya zor olduğu için zamana bıraktık” gibi cevaplar veriyorlar.
Örneğin herkes ekonomiden şikâyet ediyor, bunun şirkete yansımalarından şikayet ediyor ancak adım atmak, kendi kaderini eline almak yerine, ekonomide faiz indirimi kararını bekliyor, enflasyonist ortamın ortadan kalkacağını umuyor, umudunu oralara endeksliyor.
Oysa işler, asla demeyeceğim ama bence uzun bir süre eski güzel günlere (ucuz finansman- yatırım- ucuz finansman- büyüme döngüsü) dönmeyecek. İçsel ve dışsal nedenleri var, ayrı ayrı hepsini tartışmak gerekiyor.
Buna ek olarak, patronlara bu içsel ve dışsal nedenleri anlattığımızda, mesela sürdürülebilirlik veya yıkıcı teknolojilerden bahsettiğimizde, jeopolitik ve jeoekonomik riskleri anlattığımızda, fırtınalı denizde sağlam bir tekneye sahip olmak için kurumsallaşma ve sisteme dayalı yönetimi önerdiğimizde, pek çoğu inanın oralı olmuyor. İşin üzücü tarafı, çevrelerinde bunları onlara anlatacak, işin doğrusu bu diyecek, hatalı stratejik kararları sorgulayacak insanlar da bulunmuyor! Bu entropi, şirketlerin sürdürülebilirliğini bir süre sonra tehlikeye atabilir.
Anlıyorum, ancak harekete geçmemeye hak veremiyorum
Ben içinde bulunulan psikolojiyi anlıyorum, muhakkak ki öğrenilmiş çaresizlikler, alışkanlıklar, kültür harekete geçmeyi önlüyor ama en büyük hata bu dönemde değişime ve risklere karşı hareketsiz kalmak. Eyvah, bizim üçüncü kuşaklar geliyor, eyvah bizde iyi bir yönetişim yapısı yok, eyvah içeride bazı arkadaşlara fazlaca bağımlıyız, eyvah finansa erişemiyoruz, eyvah Çin bizim sektörde vitesi artırıyor diyenler, haklılar. Bu endişeler oldukça makul. Ama bu konularda neden adım atamıyoruz?
Öyle iyi aileler, iyi şirketler tanıyorum ki, maalesef bu riskleri yönetemezlerse gelecek beş on sene içinde oldukça zorlanacaklar.
Önerim
Önerim, bu işler üzerine okuma ve araştırma yapmanız. Sağa sola, diğer iş insanlarına sorarak, onların başarısızlık hikayelerini duyup motivasyon kaybetmemek gerek. Çünkü herkesin şartları ve hikayesi farklı. Sonraki adım, bu işler için birlikte çalışacağınız doğru yol arkadaşını veya rehberi bulmak.
Danışman demiyorum, çünkü ülkede danışmanlık maalesef imaj açısından sıkıntılı. Size sabırla, bilgiyle, ilgiyle yaklaşacak tecrübeli bir rehber ile birlikte atılan adımları planlayarak, bir yandan sorgulayarak ama muhakkak güvenerek ilerlemeniz lazım. Bu riskleri lütfen zamana bırakmayın, vakit varken adım atın.