Şirketler topluluğu ve hakimiyet sözleşmeleri
2012 yılında yürürlüğe giren Türk Ticaret Kanunu ile hukukumuza giren şirketler topluluğu düzenlemeleri, bir şirket ile kontrol ettiği şirketler arasındaki ilişkileri özel bir rejime tabi tutuyor. Kanun, ana şirketi hakim şirket olarak, kontrol ettiği şirketleri ise bağlı şirket olarak adlandırılıyor ve bu hakimiyet ilişkisine özel raporlama, bildirim, tescil ve ilan yükümlülükleri gibi çeşitli sonuçlar bağlıyor. Ayrıca, hâkim şirket için bağlı şirketin kaybını denkleştirme yükümlülüğü gibi özel bir sorumluluk rejimi öngörüyor.
Peki, hangi hallerde bir hakim şirket-bağlı şirket ilişkisi, kanunun ifadesiyle “hakimiyet ilişkisi” oluşuyor? Türk Ticaret Kanunu’na göre, bir şirket bir diğer şirketin oy haklarının çoğunluğuna sahipse veya yönetim organında karar alabilecek sayıda üyeyi seçebiliyorsa bu şirket hâkim şirket, diğeri ise bağlı şirket oluyor. Kanun uyarınca hakimiyet ilişkisi oluşturan diğer hal ise şirketin bir diğer şirketi, bir sözleşme gereğince hakimiyet altında tutması. Bu durumda da taraflar arasında bir iştirak ilişkisi olmaksızın yalnızca sözleşmesel bir ilişki bulunsa dahi şartları varsa hakim şirket-bağlı şirket ilişkisi oluşuyor ve bu şirketlere şirketler topluluğuna ilişkin hükümler uygulanıyor. Bu sözleşmeler, “hakimiyet sözleşmesi” olarak ifade ediliyor. Hakimiyet ilişkisinin kurulması, yalnızca bunlarla sınırlı değil: Kanun, ilave olarak, bir ticaret şirketinin diğer bir ticaret şirketini “başka bir yolla” hakimiyet altında tutmasını da hakimiyet ilişkisi doğurabilecek hususlar arasında sayarak, konuyu oldukça geniş şekilde ele alıyor. Ticaret Sicili Yönetmeliği hakimiyet sözleşmesini, aralarında doğrudan veya dolaylı bir iştirak ilişkisi bulunmayan bir şirketin bir diğer şirketin yönetim organına hiçbir şarta bağlı olmadan talimat verme yetkisini içeren sözleşme olarak tanımlıyor. Bu kapsamda tarafların imzaladığı sözleşme bir şirkete, diğer şirketin yönetim organının alacağı temel kararlarını belirleme veya bunlara müdahale hakkı tanıyorsa artık bu sözleşme hakimiyet sözleşmesi olarak kabul ediliyor. Hakimiyet sözleşmesinin geçerli olabilmesi için yazılı şekilde yapılması, ticaret siciline tescil ve ilan edilmesi ve bağlı şirketin genel kurulunun sözleşmeyi onaylaması şart. Ancak, bu şartlara uyulmadığı takdirde hakimiyet sözleşmesi geçersiz olsa dahi hâkim ve bağlı şirket yine de şirketler topluluğuna ilişkin yükümlülüklere tabi oluyor. Genelde bankalarla imzalanan kredi sözleşmelerinde kredinin geri ödenmesini temin etmek amacıyla kredi alanın geri ödemeyi tehlikeye düşürebilecek işlemleri genelde bankanın onayına tabi tutulur. Dolayısıyla, bu tür işlemler bankaya kredi alan şirketin yönetim organının kararlarına müdahale etme yetkisi verir.
Şirket pay sahipleri arasında imzalanan pay sahipleri sözleşmeleri de şirketin yönetim kontrolünün ne şekilde ve hangi pay sahibi tarafından kullanılacağına ilişkin detaylı düzenlemeler içerir. Ancak Ticaret Sicili Yönetmeliği açıkça, kredi sözleşmelerinin ve şirketin taraf olmadığı pay sahipleri sözleşmelerinin hakimiyet sözleşmesi olarak nitelendirilemeyeceğini belirtiyor. Ancak, aynı maddenin devamında “bu durumun kanunun ilgili maddesindeki şartların varlığı halinde hakimiyeti ortadan kaldırmayacağı” yönünde bir düzenleme var. Bu düzenlemeler birlikte yorumlandığında, her ne kadar pay sahipleri sözleşmeleri ile kredi sözleşmeleri hakimiyet sözleşmesi sayılmasa da taraflar arasında bir hakimiyet ilişkisi kurabileceği şeklinde bir çıkarım yapılabilir. Bu durumda da sözleşme taraflarının şirketler topluluğunun getirdiği özel düzenlemelere tabi olmaları sonucunu doğurur. Dolayısıyla gerek kredi sözleşmelerinin gerek pay sahipleri sözleşmelerinin içeriğinde ihtiyatlı olunması ve doğrudan şirketin yönetim kontrolüne müdahale anlamına gelecek ifadelerden kaçınılması her şekilde faydalı olacaktır. Hakimiyet sözleşmeleri, 2012 yılından bu yana hukukumuzda yer alsa da henüz sıklıkla karşımıza çıkan sözleşmeler değil. Dolayısıyla bu konuda bir içtihat henüz oluşmuş değil. Ayrıca bu konudaki mevzuat düzenlemeleri de çok açık değil. Şirketler topluluğu ve hakimiyet sözleşmesi düzenlemelerinin kaynağı Alman hukuku olmasına rağmen, bu konuda Türk hukuku ile Alman hukukunda yer alan ilgili hükümler oldukça farklı. Ayrıca, Türk hukukunda hakimiyet sözleşmeleri, kaynak Alman Hukukunda olduğu gibi, yeterli detayda düzenlenmiyor. Dolayısıyla, uygulamada bu konuda birçok soru ortaya çıkıyor. Bu çerçevede, hakimiyet ilişkisi ve hakimiyet sözleşmesi kapsamına giren hususlar konusunda mevzuatta daha detaylı düzenlemelere yer verilmesi açıklayıcı olacaktır.