Şirketler de deprem riskini iyi yönetmeli
İçimiz yanıyor, kaybımız büyük. Hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Keşke almamız gereken dersleri böyle kahredici musibetler ile almasak. Keşke hazırlıklı olabilsek, tedbir alabilmiş olsak!
Sanayimiz risk altında!
İşin insani boyutu, telafi edilemez kayıplarımız hep aklımızda. Böyle yıkıcı afetlerde, hele de insan hayatı söz konusu olunca bir şeyler yazmak zor oluyor. Ama yazmalıyız, konuşmalıyız. Çünkü biz bir deprem ülkesiyiz. Fay hattı dahilinde olmayan sanayi şehrimiz neredeyse yok gibi. İşin vatandaş boyutu en önemlisi ancak bir de şirketler boyutu var. Ülkemizde deprem riski söz konusu olabilecek şehirler arasında İzmir, İstanbul, Manisa, Denizli, Bursa, Sakarya, Kocaeli, Gaziantep, Tekirdağ, Adana, Antalya gibi iller var ki buralar sanayi veya hizmet aktivitesi yoğun bölgelerimiz. GSMH’nin büyük çoğunluğunu üreten alanlar. Bu bölgelerde yer alan şirketlerimizin deprem gerçeğine yönelik farkındalığa ve risk yönetimi planlarına sahip olmaları ülkemiz açısından kritik önemde.
Deprem uzmanları özellikle yaklaşan İstanbul depremi konusunda sürekli uyarırlarken, İstanbul, Tekirdağ, Kocaeli, Gebze, Sakarya, Düzce şehirleri ve çevrelerinin ne büyük bir risk altında olduğunu görüyoruz. Olası yıkıcı bir depremde, şirketlerimizin faaliyetleri, ya altyapının zarar görmesi ya da doğrudan fabrika ve işyerlerinin zarar görmesi nedeniyle durabilir. Bu kesintiler uzun süreli de olabilir. Sadece İstanbul değil, diğer tüm riskli bölgelerde şirketlerimizin iş sürekliliğini sağlamaya yönelik net bir hazırlık içinde olmaları gerekiyor.
Şirketlerimiz hazır mı?
Şirketlerimiz açısından deprem, yangın, sel, vb. felaketler katastrofik risk olarak görülür. Yani etkisi yıkıcı ama gerçekleşme ihtimali düşük veya çok uzun vadede olası olan riskler. Bu nedenle de tedbir alınması noktasında hızlı hareket edilmez. Bu bölgelerde yer alan pek çok firmada, tesislerin, binaların, çatıların, çevresel yapıların eski ve şiddetli depremlerde sorun yaşanabilecek vaziyette olduğunu tahmin ediyorum. Bizim fabrikanın çatısı zayıf, güneş panellerini taşımaz söylemlerini de duyduğum çok olmuştur. Çatısı bu kadar zayıf yapıların depreme dayanmalarını nasıl bekliyoruz?
Konu sadece iş sürekliliği değil, aynı zamanda insan olunca depreme hazırlık konusu şirketler açısından bir zorunluluk haline geliyor. Yaşanan son facia da bunun ne kadar hızlı yapılması gerektiğini ortaya koyuyor. Bu noktada şirketlerin iki tür tedbir almaları gerekiyor: depreme karşı risk yönetimi ve deprem sonrası kriz yönetimi! İyi bir iş sürekliliği ve olağanüstü durum planı bu ikisini de sağlıyor!
Deprem riski nasıl yönetilmeli?
Şirketlerimizin ilk atacakları adım, riskin gerçekleşmesi halinde etkisini azaltacak tedbirleri devreye almak. Bunun başında tüm tesislerin depreme karşı gözden geçirilmesi ve gerekli iyileştirmelerin ivedilikle yapılması geliyor. Burada maliyet ne olursa olsun, tasarruf yapılmamalı! İkinci adım, bir “iş sürekliliği ve olağanüstü durum planlaması” yapılması. Bu konu tüm departmanların birlikte çalışarak bir master plan ortaya koymasını gerektiriyor.
Deprem riskinin gerçekleşmesi halinde atılacak tüm adımlar paniğe yer kalmayacak şekilde tanımlanmış olmalı; kim, hangi işten sorumlu olacak, görev tanımı ne olacak, süreçler nasıl işletilecek, bilgi sistemleri yedek merkezlerden nasıl devreye alınacak, operasyon nasıl sürdürülecek, sevkiyat nasıl yapılacak, çalışanlar, tedarikçi ve müşteriler ile nasıl iletişim sağlanacak, hangi prosedürler uygulanacak, hangi güvenlik tedbirleri alınacak, etraftaki ihtiyaç sahiplerine nasıl yardım edilecek, devlete arama, kurtarma ve barınma hizmetlerinde nasıl destek verilecek, çalışanların ihtiyacı olması halinde onlara nasıl yardım sağlanacak, şirket topyekün nasıl koordine edilecek, olası hasar analizi nasıl yapılacak, kimler tarafından bu net olarak senaryo bazlı belirlenmeli.