Sırada Lexus var
Otomotiv dünyasında bir süredir kulislerde konuşulan ToyotaSA’da SA’nın ayrılmasına ilişkin dedikodular, geçen cuma yapılan resmi açıklama ile gerçeğe döndü. Son yılların popüler dizilerinden bir tanesinde yer alan “İki kişinin bildiği sır değildir” söylemini andıran bir şekilde, otomotiv endüstrisinin içindeki herkesin konuştuğu bir konunun gerçeklikten uzak olması mümkün değildi zaten. Birçok kişi işin çoktan bittiğini biliyor, sadece detayların netleşmesini bekliyordu.
Bu ortamda taraflar her nekadar sessizliklerini korusalar da başta biz gazeteciler olmak üzere hepimiz konuşuyorduk. Aslında bu süreçte Toyota’nın (exSA) içinde bulunduğu durum, böyle bir satışın neden yapıldığının da en güzel örneklerinden bir tanesi...
Resmi açıklamanın yapıldığı cuma akşamı, açıklama öncesinde ToyotaSA’nın halkla ilişkiler ajansından bir telefonaldım. Benden piyasaya sürdükleri yeni bir modelin basın bültenini yayınlamamı istediler. Bu çok normal, hepimizin zaman zaman yaşadığı bir durum. Kendilerine, söz konusu modele ilişkin haberi yayınlayacağımı belirttikten sonra, kendilerine basında yer alan satış haberlerine ilişkin bir detay olup olmadığını sordum. Aldığım cevap, “Bize ulaşan bir bilgi yok.”
Satış açıklamasının yapıldığı ya da yapılmasına dakikalar kaldığı bir dönemde böyle bir bilgiden haberleri olmadığını söylediler.
Toyota’nın Türkiye macerası en azından Sabancı açısından birçok talihsizlik barındırdı. Herkesin kınadığı ve hepimizi çok üzen Özdemir Sabancı ve Haluk Görgün suikasti sonrasında Toyota ile Sabancı Grubu’nun arası her geçen gün açıldı.
Önce, fabrikada yollar ayrıldı. Toyota en çok satan modelinin üretimini kriz nedeniyle sürekli erteledi. Bunun yanında da sermaye artırımı baskısı da birleşince Sabancı, üretimden çekilmek zorunda kaldı. Yıllık üretimi binli adetlere gerilediği dönemde Sabancı’nın ayrıldığı fabrika, bugün 100 binli üretim rakamlarıyla ihracat rekorları kırıyor.
Fabrikadan ayrıldıktan sonra distribütörlükle yoluna devam Sabancı Grubu bu alanda da istediği seviyeyi tutturamadı. Dizel modellerin gecikmesi, Avrupa’da satılan versiyonların getirilememesi, Lexus’un ithalatının başlamaması vs...
Toyota tüm dünyada hız kazanırken, bizde ağır adımlarla ilerledi. Piyasanın gereği olan agresif rekabetin uzağında kalındı. Marka algısı olmadığı ya da olmaması gereken yerlere konumlandırıldı. Bu durum belki kârlılık açısından doğruydu ancak çok büyük plaza yatırımların altına imza atan Toyota bayileri için sermaye tüketen bir strateji oldu. Sabancı Grubu’nun finansal gücü az ancak kârlı satmayı kaldırabilecek güçteydi ancak nakit akışının hayati önem taşıdığı bayilerin benzer bir stratejiyi gönüllü desteklemesi pek mümkün değildi.
Dolayısıyla ne bayiler ne Sabancı Grubu markanın geleceğine yatırım yapmak konusunda çok da istekli davranmadılar. Ne iletişime-bir örneğini yukarıda verdim- ne yedek parçaya, ne gelişime ne de geleceğe...
Bunun ardında kârlılık gibi rasyonel/ölçülebilir gerekçeler olduğu kadar Temsa gibi-bence- duygusal nedenler de yatıyor.
Sabancı Grubu’nun son yıllarda otomotiv alanında Brisa ve Temsa üzerine yoğunlaştığı bilinen bir gerçek. Bunun ardından ise üretimi kontrol etmek yatıyor olabilir. Sonuç olarak bu ve buna benzer nedenler bizi cuma günkü anlaşmaya getirdi.
Yapılan anlaşma ile birlikte, Türkiye’de üretilen yıllık adetin iki üç katını tek başına satan ve sattığı modellerin yarısından çoğu Toyota’nın en pahalı modellerinden oluşan bir grup geliyor ülkemize.
ALJ’nin distribütörlükten vazgeçip Türkiye’de büyük bir şeylerin peşinde koşmasının tarihi 2001 krizine kadar dayanıyor. O tarihte, Körfez’den gelen sermayedarların Daihatsu çatısı altında yatırım için arsa aradığı farklı ortaklıklar baktığı biliniyor.
Biraz gecikmeli olsa da bugün güçlü bir şekilde Türkiye’deler...
Önce biraz havayı koklayacaklar, sonra da ilk işleri yeni model ve markaları getirmek olacak. Hiç şüphesiz bunların ilki de Lexus olacak. 2010 yılında Lexus’u piyasanın yeni ALJ çatısı altında Türkiye’de satılırken görürseniz hiç şaşırmayın.