Sıra üniversitelere mi geldi?
Hükümetimiz toplumun temel kurumlarını denetim altına alarak partizanlaştırma ve denetleme işlemlerine devam ediyor. Acaba sıra yüksek öğretime mi geldi? Kesin değerlendirmelerde bulunmak için erken olmakla birlikte, hazırlanmakta olan bir tasarının özellikle vakıf üniversitelerinde siyasi denetimin artmasını, bunlara üst kademe yöneticilerinin atanmasında hükümetin söz sahibi olmasını, kapatılmalarına da hükümetin karar vermesini öngördüğü gazetelere yansıdı. Devlet üniversitelerinde çalışan hocaların vakıf üniversitelerinde ders vermesi de yasaklanacakmış. Tıpta da isabeti tartışmalı bir dizi tedbirin alınacağı anlaşılıyor. Şu sırada yüksek öğretimde çok acil bir durum mu var diye sorunca evet diyemiyorum. Bazıları, öngörülen tedbirlerin Gülen cemaatine ait üniversitelerin kapanmaya zorlamayı amaçladığını söylüyorlar. Bunun yanlış olmasını dilerim. Kurucuları kim olursa olsun, yasalara uygun faaliyet gösteren üniversitelerin kapanmaması lazımdır. Yasaya aykırı faaliyet gösteren varsa, denetlenme yolları mevcut yasalar içinde bulunmaktadır.
Ülkemizde birçok yüksek öğretim kurumu sorunlar altında ezilmektedir. Hükümetin üniversitelerle ilgilenmesi, ülkemizin geleceği bakımından önemlidir. Eğer orta gelir tuzağına düşmemek ya da ondan kurtulmak istiyorsak, bu eğitim aracılığıyla olacaktır. Ancak yapılacak değişiklikler verimliliğin arttırılması, öğretim kalitesinin yükseltilmesi, araştırma kapasitesinin genişletilmesi türünden hedefl er gözetmelidir, yüksek öğretimde siyasi denetimi güçlendirmeyi değil. Hemen belirtelim: Yapılacak çok şey var! Örneğin, birçok taşra üniversitesinde haftada otuz saatten fazla ders veren hocalar vardır. Bu yük gayri- insanidir. Verimi, kaliteyi düşürmektedir. Keza, bazı dersler faydalı olmayacak kadar kalabalıktır. Ders yüklerine ve sınıf büyüklüklerine sınırlar getirilerek, öğretim üyesi-öğrenci oranları tanımlanarak öğretim kalitesinde yükselmeler sağlanabilir. Öğretim üyesinin ders yükünün sınırlanması, kimin nerelerde ders verdiğiyle uğraşmaya ihtiyaç bırakmayabilir. Yine örneğin bir kısım vakıf üniversitelerinde kurumu kuran şahsiyetler, mütevelli heyet başkanlığını üstlenmekte, her türlü akademik işe karışmayı tabii bulmaktadır. Mütevelli heyetinin işlev ve yetkilerinin iyi tanımlanması, özellikle akademik işlerden uzak durmasını sağlayacak yöntemler bulunması gereklidir. Örnek çoğaltılabilir.
Şu andaki yasanın eksik yönleri nelerdir, sorunların giderilmesi için ne gibi düzenlemeler yapılmalıdır, bunları tartışmamız gerekiyor. Fakat hükümetimiz konuları tartıştırmadan yasa tasarıları hazırlatıp, her şeye evet demeyi şiar edinmiş parlamenter çoğunluğuna onaylatıyor. Yasalar genelde kurumlar üzerinde siyasi vesayet kurmayı amaçlar gözüküyor. Öyle olunca da insan sormadan edemiyor: Sıra üniversitelere mi geldi.