Sinyaller geliyor, peki ya tahmin?
Para ve sermaye piyasalarında alınan pozisyonlar, şekillendirilen beklentiler ve geleceğe dair bilgi sahibi olma isteğinin temelinde ağırlıklı olarak aynı nokta bulunuyor: “Tahmin” edebilmenin verdiği inanılmaz ağırlık ve mutluluk. Neden “ağırlıklı olarak” ifadesini kullandım? Olabildiğince mantık çerçevesinde ilerleyen kesimden söz ettiğim için. Peki, tahminde bulunmak o kadar kolay mı? Her zaman mümkün mü?
“Tahmin” kelimesini Türk Dil Kurumu şu şekillerde açıklıyor: i) Yaklaşık olarak değerlendirme, oranlama (isim) ii) Akla, sezgiye veya bazı verilere dayanarak olabilecek bir şeyi, bir olayı önceden kestirme, kestirim iii) Önceden kestirilen, düşünülen şey.
Neden bu yazıya içerik olarak “tahmin” sözcüğünü seçtiğimi ve üzerine fikirlerimi kurgulamaya çalıştığımı açıklamak gerekiyor. Malumunuz olduğu üzere, Türk lirası yabancı dövizler karşısında yıllık ortalama değişim üzerinden gittiğimizde düzenli olarak 2011 yılından bu yana değer kaybediyor. Bu hesabı yaparken 0.5 Amerikan doları ve 0.5 Eurodan oluşan ve “sepet kur” olarak nitelendirdiğimiz pariteyi esas alıyorum. Örneğin, 2017 yılında 2016 ortalamasına göre değişimi yüzde 22 düzeyinde gerçekleşirken, 2018’de söz konusu seviye yüzde 32’ye yükseldi. Ciddi ölçekte zayıflama demek. İçerisinde bulunduğumuz yılın en önemli kur şokunu maalesef Ağustos ayında yaşadık. Temmuz’da Haziran’a kıyasla yüzde 3.22 (ortalama) artış gösteren sepet kur, sadece tek bir ay özelinde yüzde 23 yükseliş gösterdi. Ek olarak ivme kaybetmekle birlikte eğilimini Eylül ayında da yüzde 7 ile devam ettirdi. Ekim performansı Eylül kaybını telafi etmeye çok yakın düzeyde, yüzde 6’ya yakın Türk lirası lehine performans var ancak Ağustos ayının ekonomideki muhtemel negatif etkilerini görmemize engel değil. Yazı için sahip olduğumuz alan sınırlı olduğundan konuyu ekonomik büyüme üzerine etkilerine kafa yormakla sınırlı tutacağım.
Bugünlerde herkesin aklında tek bir soru var; nasıl ve ne ölçekte bir etkisi olacak? Bir diğer ifade ile olası erozyonu kestirmeye çalışıyoruz. En son söyleyeceğimi şimdiden belirtmekte mahsur yok; tahmin etmek güç. Üstelik bunu rakamsal ölçmek de kolay değil. Çünkü gecikmeli etkileri ile birlikte daha net fikir sahibi olabilmek için 1-2 ay kadar daha zamana ihtiyacımız var. Yaşanan şokun boyutu ne denli büyük olduysa, etkileri ölçümlemek de zaman alacak. Örneğin, Ağustos ayına ait sanayi üretim verisini daha yeni gördük. Nispeten beklentilerden iyimser. Kaldı ki daha ilk ayın verisi. Ancak, öncü gösterge olarak nitelendirilecek birkaç veri üzerinden gidişat konusunda fikir sahibi olmak mümkün. Detaylandıralım.
En hızlı ve net etkiyi imalat PMI, kapasite kullanım, krediler ve güven endeksleri üzerinden görüyoruz. Temmuz’da 49 seviyesine yükselen imalat PMI verisi Ağustos ve Eylül’de peş peşe gerileyerek 42.7 düzeyinde bulunuyor. 2Ç ortalaması 47.4 iken 3Ç’de 46’ya gerileme var, -1.4 puan. Kapasite kullanım oranı (arındırılmış seri) çeyreklik değişimi -1.2 puanda tutarken, reel kesim güven endeksi (arındırılmış) -9.3 puan ile ciddi zayıf performans sergiliyor. Keza tüketici güven endeksi de 4 puanlık kayıp ile yola devam ediyor. Otomobil satışı daralırken, kredi artış hızları faiz seviyelerinin aksine eksi bölge seyrediyor. Son olarak en güncel veri olan sanayi üretimi, arındırılmamış seride Ağustos ayında yüzde 17, yıllık bazda ise yüzde 11 düşüşe işaret ederken, arındırılmış serinin yüzde 1’lik daralışı nispeten daha sınırlı düzeyde gerçekleşmekte. Sanayi üretimi verisi diğer öncül göstergeler kadar sert bir erozyona şu aşamada işaret etmiyor. 3Ç için Eylül eksik veri kümülatifte 2.4, ortalamada 1.2 artış şeklinde gerçekleşse de buradaki etkilerin gecikmeli olacağını unutmamak gerek. Öte yandan bir önceki hafta açıklanan ödemeler dengesi rakamları da özellikle iç tüketimdeki azalışın ne ölçekte gerçekleştiğini kestirmek adına önemli mesajlar veriyor. Eylül 15’ten bu yana ilk kez cari fazla verilirken, 2000’den bu yana takip edilen serinin en yüksek altın ve enerji hariç cari fazlası (çekirdek cari denge) 5.1 milyar dolar ile verildi.
Görüldüğü üzere sadece öncü göstergelerin daraltılmış birkaç kalemi üzerinden gittiğimizde dahi net bir rakam üzerinden konuşmak mümkün değil. Yön belli ancak şiddeti kestirmek zaman alacak. Net olan ivme kaybının üçüncü çeyrekte başladığı ve esas etkisinin son çeyrekte görüleceği ve belki de 2019’a da sarkma ihtimali olduğu. Bu kısmı zaman gösterecek. Tam olarak ifade karşılığı da “sert iniş mi yumuşak iniş mi?” tartışmasıdır. Şu an için 2018 büyüme beklentileri yüzde 3’e yakın seyrediyor. 3Ç, özellikle de 4Ç performansları risklerin ne denli aşağı yönlü olduğu konusunda bizlere yardımcı olacak.