Sinsice büyüyen uzlaşmazlıklar ve anlamlı sakinlik!
Geride bırakmaya hazırlandığımız senenin son günleri itibarı ile genel ekonomik durumumuz, kırılganlık algısının güçlenmeye devam edebileceğine işaret ediyor. Harcama disiplininden uzaklaşmaya devam eden maliye politikası gevşetiliyor; küresel düzeydeki riskten kaçınma eğilimi nedeniyle para ve kredi konularındaki sertleşen sıkılaşmayı dengeleme çabası ön plana çıkıyor. Jeopolitik gelişmelerin de katkısı ile Türkiye Ekonomisi iyice zorlanıyor!
Sıkı duruş söyleminden vazgeçemeyen merkez bankamız ise muhtemel gelişmelerin kontrolden çıkmasını engellemeye veya en azından ötelemeye çalışıyor. Enflasyon hedefli ekonomi politikası anlayışından uzaklaşılması eğilimi güçlenerek daha belirleyici hale geliyor; yapısal reform söylemlerinin ayakları yere basamadığı için güven vermiyor. Beklentilerdeki olumsuzlaşma eğilimi terse çevrilemediği için, kırılganlık algısı geriletilemiyor!
Küresel düzeydeki riskten kaçınma eğilimi ve bölgemizdeki siyasi gelişmeler dış satım olanaklarını sınırlıyor. Bunlara bağlı olarak sıkılaşan para ve kredi eğilimleri iç pazarı daralmaya zorluyor. Durum böyle olunca rekabet koşullarının bozulması kaçınılmaz hale geliyor. Uzun süredir kaderine terk edilen üretim ilişkilerinden sonra, mali sektör ile kamu kesimine ilişkin algılar da bozuluyor; borç alacak zinciri çatırdıyor ve makroekonomik görünümü karartıyor!
Para otoritesi, hem yukarıda özetlediğimiz tabloya itiraz edenler ve hem de faizler yükselebilir diyerek durumu kısmen kabullenmek dışında bir seçenek göremeyenler tarafından eleştiriliyor! Bir kesim yan tesiri ne olur ise olsun piyasaya daha fazla para verilmesi ve faizlerin düşürülmesi konusunda ısrarlı olmaya devam ediyor; diğer kesim ise tam aksini savunuyor! Bir taraf durgunlaşmanın güçlenmesine, diğeri ise enflasyon baskılarının artmasına tahammül edilemeyeceğini ön plana çıkarıyor! Bu uzlaşmazlık hem para otoritesini yıpratıyor, hem de güvensizlik ve kırılganlık gibi olumsuz eğilimleri besliyor!
Geride bıraktığımız hafta içinde toplanan Merkez Bankası Para Piyasası Kurulu, faiz oranlarını dokunmadı; Gayri Safi Yurtiçi Hasılanın yaklaşık yüzde 4’üne ulaşan toplam fonlamasının maliyetini değiştirmedi ve yüzde 8,80 düzeyinde tutmaya devam edeceğini açıkladı. Bu nedenle diğer tüm eğilimlerde herhangi bir değişiklik yaşanmadı. Belli ki para otoritesi faizlerin yükseltilmesi veya düşürülmesi konusundaki senaryolar üzerinde çalışmış, olumsuzluğu daha fazla beslememek için eleştirilmek pahasına sakin kalmayı tercih etmiş!
Küresel ve bölgesel gelişmeler, hem riskten kaçınma eğilimini besliyor ve hem de siyasi tercihler ile önceliklerin farklılaşmasına sebep oluyor. Her bir kesim bu durumu kendi aleyhine olmayacak şekilde yönlendirmeye çabalıyor, analitik düşünme yeteneğini tükettiği için gerçekçi olamıyor. Her biri diğerinin bindiği dalı kesmeye odaklandığı için, çok ciddi sıkıntıların yaşanması kaçınılmaz olacak gibi görünüyor!
Durum böyle olunca para otoritesinin döviz kuru ve faizler üzerindeki belirleyiciliği azalıyor, fiyat oynaklıkları artıyor ve özerklik olarak tanımlanan araç bağımsızlığı konusu anlamını yitiriyor. Küresel düzeydeki riskten kaçınma eğilimi ve içerideki sinsice büyüyen uzlaşmazlıklar, bir devrin sona ermekte olduğunu düşündürüyor. Artan fonlama maliyetleri mali sektörü sarsıyor; bilançolar yıpranıyor ve paranın devir hızı istikrarsızlaşarak sorunları ağırlaştırıyor.
Dış ticaret hacmi ve cari açık küçülürken kamu açıklarının büyümesi konusu kapıyı çalıyor. Büyüme, enflasyon ve işsizlikten oluşan makroekonomik görünüme ilişkin beklentiler olumsuzlaşmayı sürdürüyor. Tam aksi yöndeki söylemler, olumsuz eğilimleri değiştiremiyor.
Belirsizliğin artması, nihai sonuçlar açısından en iyi olasılıklar ile en olumsuz olanlar arasındaki farkın açılmasıdır. Kırılganlıktaki yükseliş ise en olumsuz senaryoda ortaya çıkacak sonuçlara katlanılamayacak durumda olunmasıdır. Riskten kaçınma eğilimi konusundaki öngörülerde gerçekçi olunabilmesi için bu tanımların hiç akıldan çıkarılmaması gerekiyor.
Mevcut durumu korumak olarak tanımlanabilecek en iyi olasılığın gerçekleşme şansı hızla azalırken, çok korkulan en olumsuzunun gerçekleşme ihtimali güçlenmeye devam ediyor; nimet külfet dengesinin çok bozulduğunu gören ve her şeyini kaybetmeyi göze alamayanların belirleyiciliği artıyor.