Sınai üretim cephesi de alarm veriyor!
Yaşamakta olduğumuz çok yönlü olumsuz gelişmeler, moralleri bozuyor ve sağlıklı düşünmeyi zorlaştırıyor. Öncelikler birbirine karışıyor, tepkisel yaklaşımlar güvensizliği artırıyor ve beklentiler bozuldukça gelişmelerin kontrol dışına çıkması kolaylaşıyor. Şehit haberleri can yakıyor, piyasa eğilimleri alarm veriyor ve açıklanan ekonomik veriler tedirginliği besliyor. Sonuçta, böyle olmayacağı varsayımına göre atılan adımlar geri tepiyor ve evdeki hesaplar çarşıya uymuyor. Olumsuzluklar dört bir tarafı sardıkça, iyimserlikleri ile nam salanların da ya sesi kısılıyor ya da etkisi azalıyor.
Küresel gündem dolar faizleri ile Çin’in durumu yanı sıra büyüyen mülteci sorununa odaklanıyor; riskten kaçınma eğilimi dindirilemiyor. Türk Lirası’nda, yeni rekorlar kırmaya devam eden değer kayıpları, yalnız risk taşıyanları değil herkesi rahatsız ediyor; kırılganlık algısı güçlendikçe belirsizlik anormal sayılabilecek şekilde artıyor. Ülkemizin doğusunda yaşanan gelişmeler bardağı taşırıyor ve insanlarımızın dengesini iyice bozuyor. Bu ortamda açıklanan temmuz ayı sınai üretim rakamları, görece çok önemsiz bir veri imiş gibi algılanıyor!
Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış temmuz ayı sınai üretimi, bir ay öncesine göre yüzde 1,5 oranında gerilemiş; başta elektronik olmak üzere dayanıklı tüketim malı imalatındaki düşüş yüzde 11,5 seviyesine ulaşmış. Tüketici güveninde yaşanan erozyon nedeniyle iç talebin iyice durgunlaştığı, dış satımın ise yüksek oranda gerilediği bir ortamda daha farklı bir rakam beklenemezdi. Döviz ve emtia fiyatlarındaki yüksek oynaklığın yarattığı belirsizlikler de söz konusu rakamları olumsuz yönde etkiliyor ve muhtemelen böyle olmaya devam edecek.
Türkiye ekonomisi açısından, yılın üçüncü çeyrek dönemi özel bir önem taşır. Başta imalat sanayi olmak üzere ekonomik faaliyetler bu dönemde yükselişe geçer. Bu sebeple söz konusu dönemin ilk ayı olan temmuzda yaşanan düşüş kesinlikle normal sayılamaz. Henüz açıklanmamış olan ağustos ve eylül ayı rakamlarının da benzer bir görüntü sergilemesi kimseyi şaşırtmamalı! Bu durum makroekonomik hedeflerden uzaklaşma eğiliminin güçlendiğini teyit ediyor. Ekonomiden sorumlu yeni Başbakan Yardımcısı’nın iyimserliği, bu gerçeği değiştiremiyor.
Bir yandan iç ve dış talep konusundaki zayıflıklar, diğer yandan maliyet ve alacak tahsilatı konularındaki büyüyen sorunlar ile bilançolarda yaşanan tahribat sınai üretimi olumsuz yönde etkiliyor. Döviz kurlarındaki sert yükselişlere rağmen rekabet koşulları olumsuzlaşmaya devam ediyor ve kapasite kullanım oranı geriliyor; işçi işveren ilişkileri sinsi bir şekilde geriliyor. Hizmet sektöründe yaşanabilecek olası istihdam kayıplarının üretim tarafından telafi edilebilme olasılığı sıfırlanıyor. Enflasyonla birlikte işsizliğinde artması ve büyümenin negatife dönüşmesi yönündeki beklentiler güçleniyor.
Nasıl döviz kuru sadece risk taşıyanların sorunu değil ise, sınai üretim cephesinde yaşanmakta olan olumsuzluklarda hepimizi ilgilendiriyor. Farklılaşan koşullar kredi kalitesini geriletiyor ve tüm eğilimleri hiç istemediğimiz yönde değişmeye zorluyor. Üretimin oldukça hassas bir işkolu olduğunu ve her türlü aşırılıktan olumsuz yönde etkilendiğini, iyi öğrenmemiz ve hiç unutmamanız gerekiyor! Sermaye akımlarının bolluğu veya yetersizliği, bu cephedeki sorunları ağırlaştırırken kırılganlığı da artırıyor.
Geçen sene Orta Vadeli Plan Hedefleri açıklanırken üretim ekonomisine geçileceği ilan edilmişti. Ortaya çıkan veriler ve yaşanan gelişmeler, çok geç kaldığımız ve gerçekçi olamadığımız için evdeki hesabı çarşıya uydurmayı beceremediğimizi düşündürüyor. Güvensizlik ve kırılganlığın neden arttığını sorgulamak anlamsız hale geliyor!