Şimdi neyi ne kadar farklı yapabileceğiz?
Hani hep “Bu sistemde ancak bu kadar olur” deniliyordu ya... “Başkanlık geldi mi ekonomi şaha kalkacak” görüşü savunuluyordu ya... İşte yeni sistem geldi. Adı başkanlık değilse de yeni sisteme geçtik. Aslında bu sistemi adı konmamış olmakla birlikte zaten fiilen uygulamaktaydık, o da ayrı.
Artık ekonomik atılımlar için; ülkenin daha hızlı kalkınması, büyümenin ivme kazanması, işsizliğin azaltılması ve refahın artması için; enfl asyonun düşürülmesi, faizlerin aşağı çekilmesi, döviz kurundaki artışın frenlenmesi için yurtiçi kaynaklı hiçbir engel kalmadı.
“Daha önce yurtiçinden kaynaklanan engeller mi vardı” diye soranlar çıkabilir, demek ki varmış.
Mecliste mutlak bir çoğunluk bulunmasına, Cumhurbaşkanı ve Başbakan aynı partiden olmasına rağmen, demek ki bir takım engeller varmış.
Gerçi şimdi yürütme yetkisine sahip ama yasama organında çoğunluğu kaybetmiş bir AKP var ama MHP’nin desteğiyle temel konularda sorun çıkacağı sanılmıyor.
Araba yenilendi, asfalt kaymak gibi!
24 Haziran’dan, hatta partili Cumhurbaşkanlığı sistemine olanak veren Anayasa değişikliğinden önce arabadan da şikayet ediliyordu, yoldan da...
Arabanın eski olduğu ve artık yenilene yenilene, tamir göre göre daha da yıprandığı dile getiriliyordu. Sanki tamirciler de (bürokratik kadrolar) arabayla yeteri kadar ilgilenmiyor, hatta bilerek ufak tefek arıza çıkması için çaba gösteriyor gibiydiler. Böyle deniliyordu.
Şimdi o eski araba da atıldı ve yerine gıcır gıcır bir araba alındı. Aslında araba değişikliği kararı ta 16 Nisan 2017’de verilmişti de almak ancak 24 Haziran’a kısmet oldu.
Arabayı yenilemişken o eski çukurlarla göçükle dolu yolu kullanmak olmazdı, asfaltı da yenileyip kaymak gibi yapıverdik.
Artık yol, tüm dikenlerden temizlendi. O dikenlerin ne olduğu da bir muamma gerçi ama diyelim vardı, artık temizlendi.
Ne nasıl değişecek?
Mecliste tek parti çoğunluğu yok ama ittifak bu çoğunluğa sahip. Kaldı ki Meclis eski işlevinden yoksun.
Yeni yönetimin önünde ekonomide ve diğer alanlarda atılım yapmasını kısıtlayacak hiçbir engel yok. Ama acaba bu durum eskiye kıyasla çok farklı adımlar atabileceği anlamına mı geliyor?
Çok radikal değişikliklere yönelme şansımız iki nedenle pek yok.
Birincisi şunun şurasında dokuz ay sonra bir seçim daha yaşayacağız. Dolayısıyla kısa vadede can yakıcı önlemler duymamız pek söz konusu değil. Yani seçime kadar radikal bir takım kararlar beklemek doğru olmaz. Hatta tam tersine ekonomiyi genişletici, enflasyon açısından zaten yitirilmiş bir yılı tümden gözden çıkarıp 2019’a odaklanmayı öngören politikalara tanık olabiliriz.
İkincisi dünya konjonktürü çok önemli değişikliklere yönelmemize zaten pek olanak tanımıyor. Dolayısıyla her ne kadar faiz konusu sık sık gündeme getiriliyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuda ne kadar duyarlı ve kararlı olduğunu ifade ediyorsa da şu koşullarda bile para bulamayan Türkiye’nin bir de faiz müdahalesiyle iyice dış kaynaktan yoksun kalmasına yol açacak adımlara yönelinmesi hiç mümkün görünmüyor. Öyle anlaşılıyor ki bu konu zaman zaman ısıtılacak ama faize müdahale gibi bir adım atılmayacak. Aksini yaparsak kendi ayağımıza kurşun sıkmış oluruz.
Şimdi onarım zamanı
Biz şimdi mevcut inşaata birkaç kat daha çıkma niyetindeyiz. Ama bunu yapmadan önce temeli biraz sağlamlaştırmamız gerekiyor. Hem zaten temelin pek sağlam olmadığından da şikayetçi değil miydik.
O yüzden içinde bulunduğumuz dönemde öncelikle temeli iyice sağlamlaştırmak ve gereken onarımı yapmak durumundayız. Kat çıkmak en kolayı, yeter ki temel sağlam olsun. Ekonomideki bu temele fazla güvenmeye gelmez.