Silikon Vadisi Bankası’nda neler oldu?
Hayatta ortaya çıkan sorunların çözümü için kararlar alırız. Her karar, olası kararlar evreninde bir seçimi içerir ve bu seçimin öngörülen/öngörülemeyen sonuçları olur. Bir sorunun çözümü için alınan her karar -az ya da çok- farklı sorunların tohumlarını eker.
Pandemi döneminde ekonomideki durgunluğu önlemek ve piyasada nakit akış sıkıntılarının meydana gelmesini engellemek için merkez bankaları piyasadaki paranın miktarını artırdı (parasal genişleme) ve maliyetini (faiz) düşürdü.
Böylece enflasyon ve varlık fiyatlarındaki şişme pahasına büyüme ve istihdam tercih edilmiş oldu. Az veya çok düzeyde her ülkede uygulanan bu para politikasının sonucunda şirket iflasları ve işsizliğin yükselmesi önlendi, aynı zamanda enflasyon yükseldi ve gayrimenkul başta olmak üzere pek çok varlığın (hisse senedi, kripto para vd.) fiyatı arttı.
Bulunan çözümün ortaya çıkardığı yeni sorunların en mühimi, aslında bir dolaylı vergi türü olan ve gelir dağılımını varlık sahipleri lehine bozan enflasyon. Tüm merkez bankalarının ana misyonu, enflasyonu katlanabilir seviyede tutarak fiyat istikrarını sağlamaktır.
Pandemi sorunu geride kalınca, Federal Reserve başta olmak üzere merkez bankaları bu ana misyonlarına tekrar odaklanma refleksi gösterdi, bu amaçla paranın miktarını azaltma ve maliyetini (faiz) hızlıca artırma yoluna gitti. Her karar gibi bu kararında ortaya çıkaracağı sorunlar olacaktı ve bu sorunlarının ilkinin örneği bu ay içerisinde yaşandı.
Adını görece genç girişimcilerin kurdukları yenilikçi yazılım şirketleri vesilesiyle sıkça duyar olduğumuz Silikon Vadisi, ABD’nin Kaliforniya eyaletinde San Francisco Körfez Bölgesi'nin güneyinde yer alan Santa Clara Vadisi’nde konuşlu ileri teknoloji, inovasyon, risk sermayesi ve sosyal medya şirketlerinin oluşturduğu bir yatırım ekosistemi.
Mart ayında bu vadi, ismini taşıyan ve aynı zamanda ABD’nin 16’ncı büyük bankası olan Silikon Vadisi Bankası’nın (SVB) iflası ile manşetlerde yer aldı.
Ucuz ve bol para ortamında yatırımcılarından yüksek tutarlı fonlar alan girişim sermayesi fonlarının, mudilerin çoğunluğunu oluşturduğu bir ticari banka olan SVB, topladığı mevduatları ağırlıklı olarak ABD Hazinesi’nin tahvilleri (ortalama yüzde 1.79 yıllık getiri ile) alarak ve ticari gayrimenkul kredileri vererek kullandı.
Ancak ucuz ve bol para sezonu FED kararları ile geride kalınca NASDAQ endeksi ile birlikte startup’ların da değerlemeleri olumsuz etkilendi ve pek çok startup yeni yatırım bulmakta zorlandı.
Faaliyetlerini sürdürmek için nakit yakmak zorunda olan çok sayıda girişim sermayesi fonu ve startup şirketi SVB’deki mevduatlarını çekerek kullanmak zorunda kaldı.
Bu mevduat kaybı, bankayı elindeki finansal varlıkların (Hazine tahvilleri ve mortgage kredileri) bir kısmını (21 milyar dolar) faizlerin arttığı, dolayısıyla elindeki tahvil ve kredi portföyünün fiyatının düştüğü bir ortamda satmak zorunda bıraktı ve halka açık olan SVB bu işlemlerden 1.8 milyar dolar zarar yazdığını 8 Mart’ta yatırımcılarına duyurdu.
Mevduat kaybı devam ettiğinden varlık satışı ile sağlanan kaynak yeterli gelmedi ve aynı gün bankanın 2.25 milyar dolarlık hisse satışı yapacağı duyuruldu.
Bu haberle panikleyen mudilerin paralarını hızla çekebileceği korkusuyla bankanın yatırımcıları borsada satışa geçti ve hissede değer kaybı yüzde 60’ı buldu.
9 Mart’ta hissedeki değer kaybının ve fısıltıların etkisiyle mudilerin para çekimleri hızlanınca (toplam mevduatların 4’te 1’i olan 42 milyar dolar bankadan çekildi) “bankaya hücum” olayı oluştu ve bir önceki gün SVB’nin satmayı planladığı hisseleri alma taahhüdü veren General Atlantic gibi yatırım fonları bu alımdan vazgeçti.
Banka yönetimi 10 Mart’ta mudilere ödemeleri durdurdu ve bankayı satmak için görüşmelere başladı. Aynı gün Federal Mevduat Garanti Fonu, SVB’nin faaliyetlerinin durdurulduğunu ve yönetiminin devralındığını duyurdu.
Bu banka hücumunun mikro nedeni SVB’nin mevduat tabanında belirli bir grup müşteriye (SPAC’lar, girişim sermayesi fonları ve startuplar) odaklanması ve varlıkların önemli kısmı için faiz oranı riskinden korunmasını sağlayacak mekanizmaları kullanmamasıydı; makro nedeni ise pandeminin yarattığı devasa bir sorunun çözümü için o vakit alınan kararların ortaya çıkardığı yeni sorunlardı.
Her karar, bu karar sonucunda hangi yeni sorunların ortaya çıkmasına razı gelineceğine ilişkin bir seçimi (kararı) içeriyor. Karar almanın en zor kısmı bu istenmeyen sonuçların boyutunun ve maliyetinin öngörülmesi.