Sıkışmak
Türkiye ekonomisi dışarıdan ve içeriden gelen belirsizliklerin sıkıştırması altında yol almaya çalışıyor. Sıkışma belirsizlik ve risk üretiyor. Artan risk algısı iktisadi karalara yansıyor. Kararlar yeni fiyat oluşumlarına yol açıyor. Yeni fiyatlar baskı ve sıkışmanın somut olarak hissedilmesine neden oluyor. Bu süreç yeni belirsizlikler üretiyor. Baskı ve sıkışma artıyor. Ekonomi bu döngüyü kırıp yeni bir gelişme rayına kayamıyor.
Sıkışmanın yoğunlaşmasında dış etkenler önemli bir rol oynuyor. Dışarıdan gelen etkilerin başında kuşkusuz güneyimizdeki çatışma ortamının yansımaları geliyor. Bu ortama hakim olan iklimi savaş iklimi olarak tanımlamak yanlış olmaz. Bölgede çatışmalar önceki senelerde de vardı. Ama hem çatışmanın boyutları bu kadar büyümemişti hem de biz çatışmalara biraz daha mesafeli duruyorduk. Bu sene işin boyutları değişti. Son durumda Türkiye bölgede üç savaş yürütüyor gibi bir görüntü çıktı ortaya. Türkiye Suriye cephesinde kendi sınırlarını beladan uzak tutma niyetiyle bir sıcak çatışmanın ortağı haline geldi. Irak ikinci bir cephe olarak daha yeni devreye girdi. Henüz belki yoğun bir sıcak bir çatışma yok ama iklim o yöne dönüyor izlenimi yayılıyor. Dışarıdaki üçüncü etken de DAİŞ ile yürütülen çatışma. Bu bağlamdaki çatışmaların tırmanıp ısınması da yeni sayılır. Önceki yıllarda DAİŞ’in konumu daha dostane tasvirlerle hikaye ediliyordu. Şimdi bu söylem koyu bir savaş yandaşlığına dönmüş durumda. Bu etkenlerin bileşkesi Türkiye’yi nereye gideceği ne zaman biteceği belli olmayan bölgesel çatışmalarda aktif ve savaşan bir taraf haline getiriyor. Doğal olarak bu konum belirsizlik üretiyor ve ekonomiyi sıkıştırıyor.
Belirsizlik üreten etkenler sadece dışarıdan gelmiyor. Türkiye içeride de sıcak çatışmalara konu oluyor. Bunların başında kuşkusuz PKK ve türevlerinden oluşan terör örgütüyle yürütülen mücadele var. Burada da önceki yıllardan farklı bir durum var. PKK ile çatışma o dönemlerde de vardı kuşkusuz. Ama bu günkü kadar sıcak çatışma görüntüsü verdiğini söylemek zor. Hatta bir dönem sanki sorunu müzakere ile aşma çabası var gibiydi. Bu noktadan dönülünce çatışma iklimi var gücüyle etkili olmaya başladı. Güney doğu illerimize giden yabancı yorumcular ateş gücü altında yıkılan, harabeye dönen yerleşim alanlarına tanık olunca durumu savaş olarak tanımlamakta tereddüt etmiyorlar. Son dönemde içerideki çatışma ortamına yeni bir katılım oldu. FETÖ olarak adlandırılan bir grup son kertede yerleşik düzene karşı silahlı kalkışmaya yeltendi. Bu kalkışmanın sonu çabuk alındı ama sonrası ne zaman biteceği belli olmayan bir av sürecine dönüştü. Bu sürecin nereye gideceği ne zaman tamamlanacağı belli değil. Şimdilik olağan üstü hal düzeni ile adım atılıyor. Bu bile, kendi başına, yeteri derecede belirsizlik üretip, sıkışmayı arttırıyor. Olağan üstü hal sonrasında nasıl bir yol izleneceği de ilave bir belirsizlik kaynağı. Sıkışma sürecinin ileriye taşındığı anlamına geliyor bu.
Bir ülkenin kendi sınırlarını korumasında yanlış bir şey yok kuşkusuz. Ama bunun bir bedeli olduğunu da göz ardı etmemek gerekir. Bedelin görünen parçası akçeli kısmıdır. Bunlar ateşli çatışmanın doğurduğu ek harcamalardır. Bu kamu harcamalarının arttığını anlamına gelir. Bütçe kaynaklarını zorlar. Yabancı para kullanımını gerektiren harcamalar döviz varlığını etkileyip döviz kurunu baskılar.
Ulusal para kullanımıyla karşılanan harcamalar enflasyonu kışkırtır, buna karşı önlem ise durgunluğu besler. Bu tür etkiler de ekonomiyi sıkıştıran unsurlar kategorisinde değerlendirilmelidir.
Çatışma halinin akçeli bedeli belki bazı fedakarlıkları gerektirir ve ekonomiyi sıkıştırır ama bunlar karşılanabilir nitelikteki etkilerdir. Bir de bu sürecin harcamalar dışında kalan etkileri vardır. Bana kalırsa esas sıkışma buradan kaynaklanır. Gerilim ve özellikle sıcak çatışma yoğun belirsizlik ürettir ve ülkeye dönük algıyı değiştirir. İyimser algılar yerini tereddütlü ve gergin bekleyişe bırakır. Risk algısı artar. Sürecin sürekli bir görüntü kazanması risk algısındaki bozulmayı da sürekli hale getirir. Beklenti ve algı bozulması reel alandan önce finansal ortamı etkiler. Bu etkileşim finansal fiyatlar üzerine bir risk pirimi eklenmesiyle sonuçlanır. Ekonominin bozulan iklimi uzadıkça bu tür primler de etkili olmaya devem eder. Yükselen ve yerleşik hale gelen risk primi uzun erimli yatırım kararlarını caydırır. Bana kalırsa bozulan iklimin esas sıkıştırıcı etkisi buradan kaynaklanır. Türkiye ekonomisi bir süredir böyle bir sıkıştırıcı etki altındadır. Yeni bir büyüme eksenine oturmak için öncelikle bu sıkışmanın çözülmesi gerekiyor diye düşünüyorum.