Sıkışma genele yayılıyor
26 Ocak sonrası oluşan yeni fiyatlama ortamında göz ardı edilen risklerin dikkate alınması gerçeği ile karşılaşıyoruz. Uzun süredir tartışma konusu olan tahvil faizlerinin düşük seyri bu kez oynaklığın çıkış noktası haline geldi. Oynaklık azalışı adına yakışır bir şekilde artınca zayıf Amerikan doları temasının da ne denli sürdürülebilir olduğunu sorguladık. Esas hikaye ise en az tahvil faizleri kadar, hatta bir adım ötede endeks fiyatlamalarında gerçekleşiyor. Risk algısının gösterge konumunda olan grup bu kez önce oynaklığın akabinde ise sıkışıklığın bayrak taşıyıcısı olarak beliriyor.
Genele yayılır bir şekilde bant aralığı yani sıkışma fiyatlamasından bahsediyoruz. Global endekslerde de içeride de durum aynı. Dow Jones’un 25200, S&P 500’ün 2800 ve DAX’ın 12400 bölgesindeki mücadelesi ne yöne evrilebilirse risk iştahının kısa vade yönü de o şekilde tayin edilecek. Dolar endeksinin sürece ne ölçekte müdahil olacağı yine 90.50/55 seviyesi üzerine hareketlenme isteği ile paralel gelişecek. Yatırımcılar açısından hikaye yoksunluğu durumunun oluşması, fiyatlamalarda trendin korunduğu ancak git-gel durumunun daha da belirginleştiği bir ortamı beraberinde getiriyor. Görünen o ki kısa vadede İtalya seçimleri ve Fed’in Mart ayı toplantısı dışında önemli bir tetikleyici faktör pek yok. Her iki başlığın da stresi artırıcı yönlerinin terazide ağır bastığı düşünülürse bir süre daha risk algılamasındaki kafa karışıklığı devam edebilir.
Benzer durum içerisi için de geçerli. Her ne kadar gelişmekte olan ülke varlıkları küresel satış dalgasında direnç gösterseler de rüzgarın tamamen karşısında durmak mümkün değil. Güney Afrika’da sona eren Zuma döneminin ardından oluşan iyimserlik korelasyon sayesinde Türk lirası için de koruma alanı sağladı. Dolar/lira kurunda risk algısının bozulduğu dönemlerde öne çıkan 3.83 teknik seviyesini yukarı yöndeki en ciddi direnç noktası olarak not etmekte fayda var. Ancak bir şerh düşmek şartıyla; TCMB’nin haftalık bazda açıkladığı son gecikmeli verilere göre 16 Şubat haftasında yurt içi yerleşiklerin 3 milyar dolar seviyesinde döviz biriktirme eğilimi ortaya koydukları görüldü. Dikkat kesilmemiz gereken husus ise sepet kurun kapanış fiyatı bazında 5 kuruş gerilediği dönemde yerlilerin bu kez Türk lirasından yana tavır koymamış olmaları. Bardağın iki tarafından bakıp yorum getirmek mümkün: i) Önemli bir kırılımın eşiğinde olabiliriz. Bundan sonraki yükselişlerde de yerliler taleplerini koruyacaklar. ii) Tamamen rastlantısal bir durumdan söz ediyoruz. Zaman sorunun yanıtı verecektir.
Toparladığımızda resimdeki esas odak noktasının faizler olduğunu bir kez daha belirtmek gerekiyor. Sıklıkla kullanılan “yeni normal” terimi gerçekten de alışılması gereken bir dönemi ifade ediyor. Geç kalınmış tepkinin sert fiyatlaması yatırımcı kesimini panik havasına sevk etse de zaman içerisinde alışıldığını göreceğiz. ABD 10 yıl vadeli tahvil faizlerinde matematiksel hesaplama kaynaklı olsa da yükselecek olan enflasyon ile birlikte yüzde 3-yüzde 3.30 aralığında bir noktada dengeye gelineceğini beklemek yanlış olmayacaktır.