Şiirsiz, sanatsız iş dünyası ve gençlik...
Galerici dostum, önemli bir gayri menkul firmasının patronunun oğluyla ürettikleri lüks binalara sanat eserleri konulması konusunu konuşuyorlarmış. 100 milyon dolarlık proje içersinde 100 bin liralık mütevazi bütçeli bu sanat eseri yer alması görüşmesi sırasında, galerici dostum “diyaloglarının sağırlar diyaloğuna dönüdüğünü” görünce, birden bir oyun oynamak istemiş...
Gence dönüp sormuş, “Şiir okur musun, hangi şairleri seversin?” Şaşıran genç, “Niye sordunuz?” dedikten sonra, “Pek şiir okumam” diye yanıt vermiş.
Bunun üzerine galerici dostum birbiri ardından, “En son hangi romanı okudun?”, “Haftada kaç filme gidersin?”, “En son ne zaman tiyatroya , klasik müzik konserine gittin?” gibi sorularını gence yöneltmiş. Gençten, “İşlerim yoğun” diyerek pek sanatla ilgisi olmadığını öğrenince, konuşmaya son vermiş.
Galerici dostum, bunun üzerine tanıdığı genç ressamlar, seramikçiler ve heykeltraşlarla da benzeri konuşmalar yapıp, onlara da benzeri sorular sormuş. Aldığı yanıtlar biraz daha iyi olmasına karşın, gayrimenkulcü gencin yanıtları gibi kendisini hiçbir şekilde tatmin etmemiş.
Bana bu yaşadıklarını anlatırken, “Şiir okumayan, tiyatro seyretmeyen, ressam, heykeltraş iyi sanatçı olabilir mi?” diye yanıtı belli soruyu bana sordu.
Sohbetimiz daha sonra toplumda artan çatışma kültürünün nasıl önlenebileceğine, bunu önlemede sanatın rolünün etkisinin ne olacağına yoğunlaştı.
O sırada söz, Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında Recep Tayyip Erdoğan’ın tartışmalara yol açan, “Affedersiniz bana Ermeni de dediler” konusuna gelince birden Sait Faik’in “Gün ola Harman ola” hikayesinde Mercan Usta ile ilgili nitelemesini hatırladım: “Mercan Usta ya kendisi Ermeni’dir, yahut madamı. Mercan Usta Ermeni’de olsa, Tunuslu zenci kırması da olsa, İstanbul’un öz be öz Türk halkındandır.”
Sonra sordum, “Bu hikayedeki empati yaşamında yer alan birisi böyle tartışmalara yol açan bir potu kırabilir miydi?”
Galerici dostum, “İmkansız, öyle bir söylem zihni modelinde yer almazdı” dedi.
Çevremizdeki ülkelerde bu kadar “kimliğe dayalı kanlı çatışmaların” sürüğü dönemde, bizim insanımızı bundan uzak tutmak için, yaşamımızde şiire ve sanata yer vermenin önemi üzerinde durduk.
Sohbetimizi Yahya Kemal’den, Atila İlhan’dan, Nazım’dan Necip Fazıl’dan, Cemal Süreya’dan dizeler okuyarak noktaladık. Sohbet masasından huzur içersinde kalktık...