Sigortacılık ve güven meselesi
Bir Olay
“Ben, bu sigorta işine inanmıyorum. Hep sigorta şirketine ver, ver; nereye kadar” dedim. Amerika’da bir ekonomi dersinde, gençliğimde böyle bir çıkış yapmıştım. Hoca güldü ve şöyle konuştu: “Olaya şöyle bak. Kişiler ortak bir çanağa kötü günler için para atıyor. Sonra da birisinin başına bir iş gelince bu çanaktan ödeniyor. Sigorta şirketi de bu çanağı idare ettiğinden bir pay alıyor” dedi. Ben itirazımı sürdürdüm “Ama kişinin başına bir iş geldiğinde ya şirket ödemezse ne olacak?” Hoca yine büyük bir anlayışla cevap verdi: “Bu bir güven işidir. Şirket öder. Ama devlet de düzenlemelerle tüketicinin hakkını korur.” O olay benim sigorta olayına bakışımı değiştirdi. Ama “Ya ödemezse” kısmını birkaç kez yaşadım.
Çanakkale’deki yazlık binamız 2017 yılı Şubat ayında yaşanan depremde zarar gördü. Sigortamız vardı, sorun olmayacak sandık. Ama öyle olmadı. Sigorta şirketi, “Zorunlu deprem sigortanız yok” deyip yan çizdi, zararı ödemedi. “Ya ödemezse” durumu yaşadık. Halbuki köyde “Zorunlu Deprem Sigortası” zorunluluğu yoktu. Durumu anlatan bir dilekçeyi Sigorta şirketinin genel müdürlüğüne ilettim; Şirket, kararında diretti. Ama ülkemizde yasal düzenlemeler vardı. Uyuşmazlıkları çözmek için bir komisyon kurulmuştu: Sigorta Tahkim Komisyonu. “Hak ve menfaatlerimizin korunacağı”na güvenerek bu komisyona başvurduk. Bu kez yasak savar cinsten bir ödeme çıktı. Eksik prim ödenmişsiniz dendi. Halbuki ne kadar prim ödeyeceğimizi belirleyen de Sigorta şirketi idi.
Gelen karara itiraz ettik; itirazımız red edildi. Ancak iletilen “İtiraz Hakem Heyeti Kararı”nı okuyunca tam bir şok yaşadık. İlgili kararın bir bölümünde “Sigorta kuruluşu vekili,….., aracın pert olduğunu ve sovtajının tenzil edilmesi gerektiğini ve neticede başvurunun reddi gerektiği savunmaktadır” denilmekteydi. Binamız, dönüşüme uğrayarak önce araç, sonra da pert olmuştu (!)
Ortada bir yanlışlık vardı. Hak ve menfaatlerimizin korunacağına güvenerek başvurduğumuz Sigorta Tahkim Komisyonu da bizi hayal kırıklığına uğratmıştı. Ama yine de inancımızı kaybetmeyerek, durumu anlatan ve “konunun yeniden değerlendirilmesini” istediğimiz bir dilekçeyi 14 Şubat 2018 tarihinde Komisyon’a ilettik. Ancak hiçbir yazılı cevap alamadık. Telefonla sorduğumuzda “Ne oldu bizim dilekçe?” dediğimde şöyle bir cevap aldık: “Dilekçeniz, şikayet gibi olmuş. Yazım hatasını düzeltmek için bir dilekçe yazın.”
Bir yorum
Sigortacılık, bir risk üstlenme meselesidir. Ama sadece sigorta şirketi risk üstlenmez. Sigorta ettiren de bir risk üstlenir. Sigorta ettiren, başına bir iş geldiğinde zararı karşılanacak diye sigorta şirketine prim öder. Yani daha ortada korkulan şey yokken, para ödemeye başlar; şirket, zararını karşılayacaktır diye risk alır.
Sigortacılık kurumu, güven üstüne kurulur. Sigorta ettiren, sigorta şirketine güvenerek risk alır. Eğer sigorta şirketi verdiği sözü tutmaz ise, yalnız söz konusu şirkete değil, tüm sigortacılık kurumuna güveni sarsar, sigortacılık kurumuna zarar verir.
Yukarda anlattığım olayda Sigorta şirketi bu güveni sarstı. Eminim bize yapılan, başka birçok kişiye de yapılıyor. Çoğu insan da “Lanet olsun; burası Türkiye abiciğim” deyip hakkını aramıyor.
Diyelim ki, hakkınızı aradınız. O zaman da hak ve menfaatlerinizin korunma garantisi yok. Görünen o ki, yine Sigorta Şirketinin insafına kalmışsınız. Bina sigortanıza “Araba” muamelesi yapılan bir ciddiyetsizlikle karşı karşıya kalabilirsiniz.
Sonuç
Ülkede bir güven sorunu yaşıyoruz; kurumlar azalıyor. Halbuki, kurumlar, güven kaynaklarıdır. Güvenilmeyen kurum, kurum değildir. Kurumların olmadığı bir yerde de, uygarlıktan söz edilemez.