Sigara yasağı medeniyet ölçüsü mü?
Kapalı yerlerde sigara içmenin artık “ilkel memleketlere has” bir olgu olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Bunu ilk kez Japonya’da dehşete düşerek anlamıştım. Şık bir kafeye girer girmez duman altı olunca garsona “sigarasız masa” sormuştum. Beni dipte, tuvaletin yanında, mekanın en kasvetli masasına oturtmuştu!
Japonya’da kapalı mekanların çoğunda sigara içmenin “gayet doğal” olduğunu tecrübe ederek öğrendim. Gerçi metro önlerinde özel sigara içme alanları açmaktan, Tokyo’nun bazı caddelerinde “sokakta sigara yasağı”nı denetlemek için dolaşan “özel devriyelere” kadar envai çeşit “kararlılık gösterisi" görmüştüm ama istisna esası değiştirmiyordu: Japonlar kafelerde, restoranlara fosur fosur sigara içiyor!
Hatta bir arkadaşım, Japonların dünyada tiryaki başına en fazla sigara tüketen toplumlardan olduğunu, bunun önemli bir nedeninin garip bir “nezaket anlayışından” kaynaklandığını anlatmıştı. Ben onun yalancısıyım: Dediğine göre, özellikle bayanlar arasında sigarayı sonuna kadar içmek “kabalık” sayıldığı için, birkaç nefesten sonra söndürüyorlarmış. Hal böyle olunca, keyfine vararak bir paket sigara içmek için her gün mecburen iki paketi telef etmek gerekiyormuş!
Hırvatistan farklı değil. Avrupa’nın göbeğindeki, çiçeği burnunda bu AB ülkesi de kelimenin tam anlamıyla “duman altı” yaşıyor. İstatistiklere bakılırsa Yunanistan (yüzde 38) ve Bulgaristan’dan (yüzde 35) sonra AB’de yüzde 33 ile en fazla tiryaki burada. Fransızlar yüzde 32 ile arkadan geliyor. Ortalama bir tiryakinin günlük tüketimi, 26 sigara. Bir paket sigaranın ortalama 3 euroya satıldığı Hırvatistan’da çıkan yasalar, yasaklama çabaları hep sigaranın dumanında dağılıp gitmiş.
Turist olarak buraya yolu düşenler, kafelerin çoğunda sadece içki satılmasına, menüde hiç yiyecek olmamasına şaşırıyor. Meğerse yasa, “yiyecek satılan mekanlarda sigara yasak” dediği için, küçük işletmeler tercihlerini sigaradan yana yapıp yiyecekten vazgeçiyormuş. Bu yüzden dünyada “müesseseye dışarıdan yiyecek getirme yasağının” esamesinin okunmadığı nadir memleketlerden biri Hırvatistan. İnsanlar böreğini, çöreğini yandaki fırından alıp kafelerde keyfe yiyor, kahvesini içiyor. Sigarasını da içeride, dışarıda keyfince tüttürüyor.
Yasa 50 m2’den küçük, yiyecek satılmayan mekanların sigara yasağı koyup koymamasını keyfe bırakıyor. İşletmelerin çoğunun birkaç masalık minik mekanlardan oluşması da “yasağa takılmama” kurnazlığına bağlanıyor.
Bu durum AB’yi çileden çıkarıyor. “AB normlarına uymalısınız ve daha sıkı yasak koymalısınız” diye bastırıyorlar. Yemek olan mekanda sigara yasak. Ama ihlalin cezası sekiz gün kapatma. Oysa AB’de genel norm ilk seferde bir ay, tekrarında altı ay kapatma öngörüyor.
Yazının başına dönersek, Türkiye’de iyi kötü yasağın sigaralı hayatın eski alışkanlıklarını ve genel manzarayı değiştirdiği malum. Rusya gibi, çoğu bölgesinde altı ay kışta dışarı burnunuzu çıkaramadığınız bir memlekette bile “kapalı mekanlarda” yasak hilafsız uygulanıyor. Hatta Rusya “vur deyince öldüren” bir bürokrasiye sahip olduğundan, açık alanların çoğunda bile sigaraya izin yok! Ama gelin görün ki, iflah olmaz sigara tiryakiliğinin “üçüncü dünya manzarası” olmadığı, inadına bağlı kalınan kötü bir alışkanlık işte Japonya da Hırvatistan gibi pek çok örnekle vücut buluyor.
AB yasaklarının yakın zamanda Hırvatistan’ı da “dumansız hava sahasına” çevirip çevirmeyeceğini sorduğum bir Hırvat arkadaşım güldü: “Rusya’da votkayı yasaklamak ne kadar mümkünse, bizde kapalı yerlerde sigarayı yasaklamak da o kadar mümkün. Olacak iş değil!”