Sıcak para kapıyı iki kez çalar
Ne demek iki kere çalar? Yani biri yerel ekonomiye girişte, diğeri kendi ekonomisine ya da daha az riskli daha çok gelirli gördüğü bir ekonomiye yönelişteki çalışlardır. İlk çalışta mı, ikinci çalışta mı yerli ekonomiye daha fazla verir? Bu durum ülkeden ülkeye, sıcak paranın o ülkeyi nasıl bir makroekonomik şekilde yakaladığı ile bağlantılı olarak değişiyor. Tabii böylece, her konjonktürdeki kapı çalma tarzı da farklı farklı ölçütlerde gerçekleşiyor. Sıcak para, kimi zaman zile basıp sakince kapıda bekleyerek, kimi zaman kapının tokmağını hızlı hızlı döverek, kimi zamanda tekmeleye tekmeleye çalıyor yöneldiği yerel ekonominin kapısını. Yerel ekonomi bazen tüm olumsuzluklarını göze alıp, sıcak para girişine engeller koyuyor. Sınırlar koymak (Tobin vergisi), sadece günü mü kurtarır, yarınları mı, yoksa her ikisini de mi, veyahut hiçbirisini de mi? Literatür tüm bunları tartışadursun; sıcak para, akın ettiği her ekonomide dengeleri altüst etmeyi sürdürüyor. Sıcak paranın girişi, enflasyonla mücadeleye yarıyor. Öte yandan, %10'un altından başını kaldıramayan ulusal tasarruf oranımızdan hiç bahseden yok. Geleceğimizi inanılmaz sorumsuzlukla harcıyoruz. Enteresandır, bu açıdan düşünmek isteyen kimseye de rastlanmıyor. Bugünün politikaları, yarınınkiler üzerinde çok büyük güçtür. Çünkü yarınlar, bugünlerin üstüne bina edilir. Yarını etkileme gücünü elinde tutan günlük politikalar, merhamet, empati, diğerkam karakterli olabilse, bugünler de yarınlar da kazan-kazan stratejisinde, erdemliliklerden yararlanır. Bugünkü hodbinlik, egoizm her iki nesil için de büyük tehlikedir.
Girişler, ithal maliyetleri aşağı çekip yerli üretimleri baltalar. Ödemeler dengesi açıklarını enerji hariç, enerji dahil fark etmeksizin artırır. Sıfır faiz ve küresel tüketim açığı birleşince; mamul ve ara mamul girişleri, yapısal sorunlarımızı da arkasına almış ve devleşmiştir. Gayrimenkul, alt yapı gibi alanlarla sınırlı kalmış kriz döneminin ulusal doğrudan yatırımları, eski ivmesini kaybetmiştir. Sıcak para ikinci kez kapımız çalışıyla, uluslararası sermaye, bir anda çıkış kapısına yönelecektir. Bu kez yerel parayı zayıflatacak, enflasyonu artıracak, üretimde ithal maliyetler yükseltip yerellerini geriletecektir. Dış satımların güçsüz yere parayı kullanması, en çok Çin'deki ekonomik politikalarda rastlanıyor.
İlk çeyrek sonuçları, ekonominin büyüme bekleyişlerini %4'e oturttu ama istihdam yaratabilmekte yetersiz kalıyor. İkinci çeyreğe Nisan ayı ile ilk adımımızda, "borç karakterli finansman" toplamındaki 2.17 milyar doların, özel sektörce 1.18 milyar doları kısa vadeli dış borç artışıyla kaydediliyor. Hükümet nisanda da mayısta da net dış borç ödeyicisiydi. Mayıstaki borç türü, krediler ayağındaki sert artışlarla öne çıktı. Aylık kredi artışı 2.47 milyar dolar ile nisanın 2.13 katıydı; böylece, 4.65 milyar dolara toplamıştı. Böylece özel sektör dış borcunu üçe katlamıştı. Nisanın 1.18 milyar dolar borcu, 3.22 milyar dolar oluvermişti. Özel sektörün dış borçlanması üzerine bir şeyler yapılması gerekiyor. Bunlar neler olabilir?
Dışarıdaki düşük maliyetli sıcak para, küresel köyün çiftleşme dönemi köpeği gibi; bir aşağı, bir yukarı dolaşmaktadır.
1. Özel sektör dış borç tercihlerini, sektörel dış açığımızı dikkate alarak oluşturmalıdır. Küresel tüketim açığını iyi kullanmalıdır. Tüketen toplumun bu zaafı, (karşı tarafa göre de avantajını) iyi pazarlanmalıdır.
2. Enerji açığımızı artıran savurganlıkları önlenmelidir.
3. Dış yatırıma açtığımız sektörlerde yerli istihdam şartı aranmalıdır. Tüketim zaafımız asla bedava pazarlanmamalıdır.
4. Küresel portföy yatırımları, risklilik açısından kriz öncesi ile sonrası arasında olumlu yönlü bir değişim yaşamadı. 65 trilyon dolar küresel GSYIH'ya karşın, 650 trilyon dolar türev ürünler 1'e 10 kaldıraç ile bilanço dışı varlıkları oluşturur. ABD'de Sarbon Oxley Yasası, hedge fonların CDS, CBO, CLO gibi ürünlerine denetim sınırlaması gelişmiş ekonomilerin eski tehlikeleriyse de, bu kez yeni ekonomileri yokluyor. Öyleyse, korumalar artırılmalı.
Sıcak para, kapımızı ilk kez nasıl çaldıysa, ikinci kez de çalacaktır. Önümüzde Brezilya ekonomisi örneği duruyor. Bizim gibi sadece enflasyon hedefiyle bu krizin üstesinden gelebilmeyi hedefleyen ülkelerin uzun vadeli politikalarını; acaba hem enflasyon, hem de kur seviyesi hedefini birlikte yürüterek mi sürdürseydim; uzun uzun sorgulanacaktır. Hem fiyat istikrarını hem de finansın istikrar bu krizin şartıdır. Kriz küresel ekonomide oyuncuların rolünü, dünya ekonomisindeki yerlerini değiştirdi ve sonunda da politika tercihlerini etkiledi. Biz ise; tasarruf politikalarına çok geç kalmış, kronik cari açık sorununa nasıl yaklaşacağını netleştirememiş olmanın eksikliğinde, durumu götürüyoruz. Ama nereye kadar? Japonlar atasözleriyle, değişmeyenin yalnızca değişimin ta kendisi olduğunu ne güzel açıklamışlar; "müzik değiştiğinde dans ta değişir"