Sesimi duyan var mı?

Dr. Hakan ÇINAR
Dr. Hakan ÇINAR SIRADIŞI [email protected]

Hiç duymak istemediğim bu narayı yine duymak zorunda kaldık, üzüntümü ta­rif etmem o kadar zor ki. Elim klavyeye gitti, ama kah klavye yazmak istemedi, kah elim. Ocak dış ticaret analizi yaparım diye düşünür­ken, bir afet olacağını ve böylesi acı bir konuyu yazmak zorunda kalacağımı hiç düşünmemiş­tim. Tüm ülkemizin başı sağ olsun, yaralılara Allah şifa versin.

Öyle çok aile yok oldu veya parçalandı ki, ta­savvur edebilmemizin mümkün olduğunu dü­şünmüyorum. Depremin teknik boyutunu ko­nuşabilmem imkansız, alanım değil. Ancak bir vatandaş olarak iki şeyi konuşmaya hakkım ve hakkımız olduğunu düşünüyorum. İlki, fay hat­larına rağmen binaların nasıl bu kadar sorum­suzca inşa edildiği ve buna nasıl müsaade edil­diği; diğeriyse, bu işin lojistiğini yönetmeyi 1999 yılından bu yana hala nasıl olup da öğrene­mediğimiz konusunu. Bu ikisini konuşmaz isek, işte hatanın büyüğünü asıl o zaman yapmış olu­ruz.

Lojistikte sınıfta kaldık

Tüm Türk halkı yardım için seferber olmuş durumda, ama gelin görün ki genel anlamda işin lojistiğinde yine sınıfta kaldığımızı kendimize itiraf etmemiz gerekiyor. Nakliyecilerimiz öy­lesine fedakâr ki, onların bu özveri ve emeğinin ne yazık ki karşılığını görememeleri son dere­ce üzücü. Yazıyı kaleme alırken yardım götür­meye çalışan bir kamyon şoförü arkadaşın ses­li mesajı geldi, Maraş’ın girişindeyim saatlerdir bekliyorum ama henüz hiç kimse bana ürünle­ri boşaltma izni vermiyor, oysaki insanların çok ihtiyacı olduğunu görüyorum diye adeta feryat ediyordu. Yardım toplama ve yardım etme ko­nusunda; ne denli başarılı ve fedakarsak, kur­tarma ve yardım malzemelerini doğru yere ulaş­tırma konusunda, yani afetin lojistiğini yönet­mekte, bir o kadar başarısızız.

Konuşacak çok ama çok şey var. Konuşacağı­mız konuların sıralamasını yapmak lazım; evve­la enkaz altındaki insanların kurtarılması ana gündemimiz. Sonra, kurtarılan kişilerin yaşam­larını bundan sonra nasıl sürdürecekleri konu­şulacak ve bir süre sonra işin bu kısmı da daha az gündeme gelecek, ateş düştüğü yeri yakmak ile yetinecek. Ve ardından işin ekonomik boyutu konuşulacak. Kaybın nasıl bir bilançosu olduğu, ekonomi üzerindeki etkileri, yükün nasıl finan­se edileceği v.s. v.s. Gelelim asıl konuşulması ge­reken konuya, depremde yaşadığımız bu büyük yıkımın tekrar etmemesi için alınması gereken tedbirler. Bunu konuşur muyuz, konuşuruz el­bet, ama sadece konuşuruz. Konuşuruz, konu­şuruz, konuşuruz… Ve bir süre sonra unuturuz. Yaşamımıza kaldığımız yerden devam eder, bir sonraki depremi beklemeye koyuluruz. Bugüne dek zaten hep böyle olmadı mı?

Unutmayalım, unutturmayalım

Hep derim, biz “en”ler ülkesiyiz. Her şeyi en uç hali ile yaşıyoruz. Hiçbir ülke yoktur ki, bi­zim kadar yardımsever olsun, bu denli hızlı ak­siyon alabilsin. Ancak aynı ülke vatandaşları olarak biz en ihmalkar ülke değil miyiz? 1999 depreminden beri söylenenleri önemsemeyip, Hatay bölgesi için yapılan ikazları dinlemeyip, dilim varmasa da olası Marmara depremi için de halen tam bir tedbir almayan aynı toplum da biz değil miyiz? En büyük dileğim ve bu yazıyı kaleme almamdaki gayem, asıl konuşmamız ge­reken konuyu unutmayıp, unutturmamamız. Bi­ze düşen, asla unutulmasına müsaade etmemek. Ben kendi adıma bunun sözünü veriyorum ama hepimizin aynı sözü vermesi ve tutması şart.

Dokuz büyüklüğünde deprem yaşayan ama bir tek kişinin bile burnu kanamayan Japonya’nın bunu nasıl başardığını daha fazla anlamalı, iste­nildikten sonra aynısının bizde de sağlanabile­ceğini, tedbirler doğru alınırsa bir tek vatanda­şımızı dahi kaybetmeyeceğimizi aklımızdan çı­karmamalıyız. Her ne kadar keşke tüm bunları binlerce vatandaşımızı kaybetmeden önce yap­saydık desek de yine de önce şapkayı önümüze koymalı, değerlendirmeli ve kralın çıplak oldu­ğunu kendimize itiraf etmeliyiz.

Yardım konusunda gösterdiğimiz özveri ve fe­dakarlığı, tedbir alma konusunda da gösterdiği­miz gün, hedefe ulaşmış olacağız.

Unutmayalım, unutturmayalım….

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar