Ses ve görüntü farklı

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

 

 

Medyanın ekonomiye ve iş dünyasına ayırdığı yer 2000'lerde iyice arttı. Bu kuşkusuz çok iyi bir şey, ayrıca okuyucuların yani toplumun ilgi alanlarının geliştiğini de gösteriyor. Günlük yaşamda karşılaştığımız sıradan yurttaşlar ile konuşmalarımızda da bunu gözlüyoruz. Ne var ki artan haber ve yorum yağmuruna bakınca, doğrusu gelişmiş ülkelerdeki içerikten oldukça farklı bir görüntü çıkıyor. Genellikle abartılı bir coşkunun ve fazla cilalı başlıkların öne çıktığı, ama altının yeterince nitelikli gerekçeler ve açıklamalarla doldurulmadığı bir görüntü. Öyle anlaşılıyor ki gelişmelerin gerçekte ne olduğundan çok, nasıl algılamak istediğimizi daha fazla önemseyen bir yaklaşım söz konusu.
 
Hedeflerin altı doldurulmadı
 
Kuşkusuz dünyaya iyimser bakmak, özgüveni ve motivasyonu arttırmak yönünden yararlı. Ancak yaratılmak istenen algı yeterince inandırıcı bulunmuyor ki ne tüketici düzeyinde, ne de reel kesim düzeyinde ölçülen güven endeksleri pek de yükselmiyor. Üstelik hırslı hedeflerimizin gerektirdiği zorlu atılımlarla bağdaşmayan bir rehavet duygusu yaratma ihtimali de cabası.
 
Gerçekten de, çeşitli vesilelerle, bu arada 2023 vizyonu ya da orta vadeli program çerçevesinde hedeflerimizi çokça yazıp çiziyoruz ama bu hedeflere nasıl ulaşılacağının hala net olmadığını pek konuşmuyoruz. Bırakın ilk 10 ülke arasına girmek gibi özgüven arttırmaya yönelik retorik hedefleri, makul derecede yüksek ve sürdürülebilir büyüme, 500 milyar dolar ihracat gibi nisbeten ulaşılabilir görünen hedefleri bile destekleyecek yol haritası ve bunun gerektirdiği stratejik tercihler belirlenmiş değil. Sanayi stratejisinde temel odaklar, daha yüksek katma değere yönelik üretim yapısı, yatırım finansmanı, doğrudan dış yatırım stratejisi, verimliliğin ve insan kaynağı kalitesinin nasıl arttırılacağı, teknolojik düzeyin ve rekabet gücünün nasıl yükseltileceği gündeme pek seyrek geliyor. Oysa sözgelişi OVP'deki hedefleri tuttursak bile, o tempoyla gelişmiş ülkelere yaklaşmamız ya da yükselen ülkelerin ön saflarında yer bulmamız mümkün değil.
 
Temel başarı faktörlerinde zaaflar
 
Nitekim BRIC ülkeleriyle ya da uzak doğu coğrafyasındaki başarı örnekleriyle kıyaslandığında temel başarı faktörleri açısından oldukça zayıf durumdayız. Doğal kaynaklar ya da düşük tasarruf oranı gibi kontrolümüz dışında ya da kısa vadede değiştiremeyeceğimiz unsurları bir yana bıraksak bile reel ücret düzeylerine oranla verimlilikteki durumumuz da iyi değil. Aynı şekilde gelişmiş ülkelerin zaten bırakmış oldukları düşük ve orta teknolojili üretimi yapmakla rekabet gücü kazanıp fark yaratmak zor.
 
Üretim faktörleri arasında en fazla etkileyebileceğimiz eğitim, yani insan kaynağına yatırım konusunda da OECD ülkeleri arasında en kötüsü ya da en kötülerinden biriyiz. Kaldı ki bu durum sadece eğitimin süresi ve niteliği dolayısıyla verimliliği düşük tutmakla kalmıyor; aynı zamanda doğal işsizlik sınırının yüzde 5'in üzerinde durmasına da yol açıyor. Nihayet gelir dağılımının eşitsizliğine katkı yaparak istikrarlı ve dengeli bir ekonomik yapının oluşmasını engelliyor.
 
Kısa vadede tasarruf noksanımızı gidermek için en sağlıklı alternatif olan doğrudan dış yatırım konusunda da belirli sektörlere ya da özel ekonomi bölgelerine kaynak çekişini özendirecek veya mevcut tesisler yerine sıfırda yeni yatırımlara yönelmesini sağlayacak bir sistem oluşturmamışız. Özellikle ihracata dönük yüksek teknolojili üretim için yabancı yatırımcılarla ortaklık yoluyla bilgi transferini hızlandıracak düzenlemeler tasarlamak ta aklımıza gelmemiş.
 
Odağı değiştirmeliyiz
 
Tabii ki güçlü yanlarımız da var; yoksa böyle karşılaştırmalı analizler yapmaya ihtiyaç olmazdı. Fakat bilgi teknolojileri altyapısından üniversite sanayi kopukluğuna, küresel şirketlerin sadece üretim hatlarını değil arge, lojistik ve pazarlama hizmetlerini Türkiye'ye çekecek kararlı politikaların eksikliğine, işgücü maliyetlerinde olduğu kadar niteliğinde de göreceli avantajların yokluğuna, imalat sanayiinin büyümeye yaptığı katkının giderek düşmesine kadar bir dizi alandaki zaaflarımız yarışta geri kalmamızın sebebi olacak kadar fazla.
 
Gündemimizi ve odağımızı anlamlı bir şekilde değiştirmezsek, derdimize derman olmayacak kozmetik başarılarla avunmaya devam ederiz. O zaman da hırslı hedefler koymanın önemi olmaz.
 
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019