Servet vergisi neden gerekli?
Türkiye ilk kez enflasyonla mücadele etmiyor. Geçmişte de benzer çabalar oldu. Memleketimizin “kıdemli vatandaşları” bu konuda oldukça zengin deneyime sahip. O yüzden bu tarz mücadelelerin sonuçları hakkında bilgi sahibiyiz.
Aslında geçmişteki uygulamalarda ortaya çıkan sonuçlar hep aynı oldu. Siyasi ve ekonomik koşullar farklı olsa da, mücadelenin yükü hep düşük ve sabit gelirlilerin sırtına yüklendi. Ama çekilen bu zorlukların karşılığında onlara daima bir umut verildi. Bu mücadelelerin sonucunda elde edilecek güzel sonuçların onlara sağlayacağı bir refah vaat edildi. Bazen bu vaatler gerçekleşirken, çoğu kez yapılan bu vaatler boşa çıktı.
Kamuoyunu yapılan mücadeleye destek olmaya ikna etmek de pek kolay olmadı. Çok nadir olarak böyle bir mücadelenin yükünü toplumun isteyerek sırtlandığı olmuştur. Ama çoğunlukla bu politikalara toplum, 12 Eylül’de olduğu gibi kabul etmeye zorlanmıştır.
Bugün de benzer bir mücadele içinde ülkemiz. İster gönüllü olarak, ister zorla, ülke olarak hepimizin “kemerleri sıkması” gerekiyor.
Ekonomi yönetimi çareyi düşük ve sabit gelirlilerin gelirlerini kontrol etmekte buldu bir kez daha.
Özellikle 2025 yılına girerken, nominal gelirleri enflasyonun altında arttırarak bu kesimlerin satınalma güçlerini düşürmeyi bir politika aracı haline getirdi.
Bir yanda nominal ücret artışları baskılanıyor, diğer taraftan faizler yükseltilip, kredi hacmi düşürülerek bu kesimlerin talepleri kontrol edilmeye çalışılıyor.
Tüm bu politikalar ekonomide istikrar sağlamaya yönelik standart politikalar ve benzerlerini başka ülkelerde de görmek mümkün. Ama Türkiye’nin bu ülkelerden önemli bir farkı var ki, o fark da yapılan mücadelenin hem kapsamını daraltıyor, hem de etkisini zayıflatıyor.
O fark gelir dağılımında gizli
Daha önce de bu köşede belirttiğimiz gibi, Türkiye gelir dağılımı bakımından OECD içinde en kötü dağılıma sahip üç ülkeden birisi. Bu durum enflasyonla mücadele politikalarının kapsamını daraltıcı bir etki yapıyor.
Maalesef düşük gelir gruplu hanehalkları ile en yüksek gelir grubundaki hane gelirleri arasında sekiz kata varan devasa bir farklılıklar var ülkemizde. Bu da ekonomide ikili bir yapı oluşmasına neden oluyor.
Aslında reel sektöre için de benzer farklılıklar mevcut. Büyüklük ve kullanılan teknoloji bakımından ülkemizdeki girişimler arasında ciddi farklılıklar var. Ama daha da önemlisi kayıt dışılık oldukça fazla.
İşte tüm bunlar ülkede gelir ve kazançlar bakımından “kutuplaşmaların” nedeni. Dahası tek bir politikanın birbirinden farklı bu gruplar üzerinde aynı etkiyi yaratması pek mümkün olmuyor. BU da ekonomik politikalarının kapsamını daraltıyor.
Bu kutuplaşmalar altında uyguladığınız enflasyonla mücadele politikaları, kazancı sadece emek gelirlerinden oluşan kesimlerin taleplerini kontrol etmekte işe yarıyor.
Peki, kazançları faiz ve kira gibi emek dışı gelirlerden oluşan, yüksek gelir gruplarının talepleri ne olacak? Standart enflasyonla mücadele politikanın bir parçası olan yüksek faizlerin bu kesimlerin finansal kazançlarının artması kaçınılmazdır.
Ekonomideki bir kesimin gelir artışları baskılanırken, uygulanan mücadele yönetimin bir unsuru olan yüksek faizler de bir diğer grubun gelirleri üzerinde, Keynesgil manada bir “gelir etkisinin” oluşmasına neden oluyor. Aynı politikanın iki farklı gelir grupları üzerine yaptığı etki bakımından oluşturduğu tezat politikaların toplam talep üzerindeki etkisinin düşmesiyle sonuçlanıyor.
Sorun burada da bitmiyor maalesef.
Bu iki kesimin taleplerinin bileşimi de son derecede farklıdır.
Düşük gelirli hanehalkları daha çok mal talebinde bulunurlar. Özellikle gıda talebi önemlidir bu hanehalklarının harcamalarında. Dolayısıyla kurların baskılanması yoluyla belki bu hanehalklarının maruz kalabilecekleri enflasyonu kontrol etme olanağı elde edebilirsiniz.
Fakat yüksek gelir grubundaki hanehalklarının daha çok hizmet talep ettikleri bilinir. Bu hanelerin gelirlerinin artması hizmetlere yönelik talebin artmasına neden olur. Dahası nominal kurların baskılanması ise hizmet fiyatları üzerinde tam tersi bir etki yaratır. Hem bu kur etkisi, hem de yüksek faizlerin bu gelir grubundaki hanelerin bütçesine yaptığı gelir etkisi yüksek gelirli hanelerin hizmetlere yönelik talebinin artmasına neden olur. Bu da enflasyonla mücadeleyi zorlaştırır.
Peki, çözüm nedir?
Mevcutta uygulanan sıkı para politikasının yüksek gelir gruplarının talebini azaltıcı bir etki yaratmadığı ortada. O zaman bu kesimin talebi sıkı para politikası ile dolaylı yoldan sağlanamıyorsa, o zaman doğrudan bu kesimin gelirlerini hedefleyecek yeni bir politikaya ihtiyaç olacaktır.
O da bu kesimin gelirlerini ve özellikle de emek dışı gelirlerinin kaynağı olan servetlerinin vergilenmesidir. Böyle bir ”servet vergisi” olmadan yüksek gelir gruplarının talebi ve tabii hizmet fiyatlarının kontrolü son derecede zordur. Böyle bir vergileme olmadan enflasyonda istenilen sonucu elde edebilmek için çok daha sıkı para politikası uygulamak gerekir.
Bu haksızlık değil mi?
Evet haksızlık. Ama ülkemizdeki mevcut siyasi konjonktür de maalesef böyle bir vergilemeyi yapabilecek siyasi iradenin oluşmasını engelliyor.