Servet vergisi neden gerekli?

Öner GÜNÇAVDI
Öner GÜNÇAVDI Öner GÜNÇAVDI oner.guncavdi@dunya.com

Türkiye ilk kez enflasyonla mücadele etmiyor. Geçmiş­te de benzer çabalar oldu. Mem­leketimizin “kıdemli vatandaş­ları” bu konuda oldukça zen­gin deneyime sahip. O yüzden bu tarz mücadelelerin sonuçları hakkında bilgi sahibiyiz.

Aslında geçmişteki uygula­malarda ortaya çıkan sonuçlar hep aynı oldu. Siyasi ve ekono­mik koşullar farklı olsa da, mü­cadelenin yükü hep düşük ve sa­bit gelirlilerin sırtına yüklendi. Ama çekilen bu zorlukların kar­şılığında onlara daima bir umut verildi. Bu mücadelelerin sonu­cunda elde edilecek güzel sonuç­ların onlara sağlayacağı bir refah vaat edildi. Bazen bu vaatler ger­çekleşirken, çoğu kez yapılan bu vaatler boşa çıktı.

Kamuoyunu yapılan mücade­leye destek olmaya ikna etmek de pek kolay olmadı. Çok nadir olarak böyle bir mücadelenin yükünü toplumun isteyerek sırt­landığı olmuştur. Ama çoğun­lukla bu politikalara toplum, 12 Eylül’de olduğu gibi kabul etme­ye zorlanmıştır.

Bugün de benzer bir mücade­le içinde ülkemiz. İster gönül­lü olarak, ister zorla, ülke olarak hepimizin “kemerleri sıkması” gerekiyor.

Ekonomi yönetimi çareyi dü­şük ve sabit gelirlilerin gelirleri­ni kontrol etmekte buldu bir kez daha.

Özellikle 2025 yılına girerken, nominal gelirleri enflasyonun altında arttırarak bu kesimlerin satınalma güçlerini düşürmeyi bir politika aracı haline getirdi.

Bir yanda nominal ücret artış­ları baskılanıyor, diğer taraftan faizler yükseltilip, kredi hacmi düşürülerek bu kesimlerin ta­lepleri kontrol edilmeye çalışı­lıyor.

Tüm bu politikalar ekonomi­de istikrar sağlamaya yönelik standart politikalar ve benzer­lerini başka ülkelerde de görmek mümkün. Ama Türkiye’nin bu ülkelerden önemli bir farkı var ki, o fark da yapılan mücadele­nin hem kapsamını daraltıyor, hem de etkisini zayıflatıyor.

O fark gelir dağılımında gizli

Daha önce de bu köşede belirt­tiğimiz gibi, Türkiye ge­lir dağılımı bakımından OECD içinde en kötü dağılıma sahip üç ül­keden birisi. Bu durum enflasyonla mücadele politikalarının kapsa­mını daraltıcı bir etki yapıyor.

Maalesef düşük gelir gruplu hanehalkları ile en yüksek gelir grubun­daki hane gelirleri arasında se­kiz kata varan devasa bir farklı­lıklar var ülkemizde. Bu da eko­nomide ikili bir yapı oluşmasına neden oluyor.

Aslında reel sektöre için de benzer farklılıklar mevcut. Bü­yüklük ve kullanılan teknolo­ji bakımından ülkemizdeki giri­şimler arasında ciddi farklılıklar var. Ama daha da önemlisi kayıt dışılık oldukça fazla.

İşte tüm bunlar ülkede gelir ve kazançlar bakımından “kutup­laşmaların” nedeni. Dahası tek bir politikanın birbirinden fark­lı bu gruplar üzerinde aynı etki­yi yaratması pek mümkün olmu­yor. BU da ekonomik politikala­rının kapsamını daraltıyor.

Bu kutuplaşmalar altında uy­guladığınız enflasyonla müca­dele politikaları, kazancı sadece emek gelirlerinden oluşan ke­simlerin taleplerini kontrol et­mekte işe yarıyor.

Peki, kazançları faiz ve kira gi­bi emek dışı gelirlerden oluşan, yüksek gelir gruplarının talep­leri ne olacak? Standart enflas­yonla mücadele politikanın bir parçası olan yüksek faizlerin bu kesimlerin finansal kazançları­nın artması kaçınılmazdır.

Ekonomideki bir kesimin ge­lir artışları baskılanırken, uygu­lanan mücadele yönetimin bir unsuru olan yüksek faizler de bir diğer grubun gelirleri üzerinde, Keynesgil manada bir “gelir et­kisinin” oluşmasına neden olu­yor. Aynı politikanın iki farklı gelir grupları üzerine yaptığı et­ki bakımından oluşturduğu tezat politikaların toplam talep üze­rindeki etkisinin düşmesiyle so­nuçlanıyor.

Sorun burada da bitmiyor ma­alesef.

Bu iki kesimin taleplerinin bi­leşimi de son derecede farklıdır.

Düşük gelirli hanehalkları da­ha çok mal talebinde bulunurlar. Özellikle gıda talebi önemlidir bu hanehalklarının harcamala­rında. Dolayısıyla kurların bas­kılanması yoluyla belki bu ha­nehalklarının maruz kalabile­cekleri enflasyonu kontrol etme olanağı elde edebilirsiniz.

Fakat yüksek gelir grubun­daki hanehalklarının daha çok hizmet talep ettikleri bilinir. Bu hanelerin gelirlerinin artması hizmetlere yönelik talebin art­masına neden olur. Dahası no­minal kurların baskılanması ise hizmet fiyatları üzerinde tam tersi bir etki yaratır. Hem bu kur etkisi, hem de yüksek faizle­rin bu gelir grubundaki hanele­rin bütçesine yaptığı gelir etkisi yüksek gelirli hanelerin hizmet­lere yönelik talebinin artması­na neden olur. Bu da enflasyonla mücadeleyi zorlaştırır.

Peki, çözüm nedir?

Mevcutta uygulanan sıkı para politikasının yüksek gelir grup­larının talebini azaltıcı bir etki yaratmadığı ortada. O zaman bu kesimin talebi sıkı para politika­sı ile dolaylı yoldan sağlanamı­yorsa, o zaman doğrudan bu ke­simin gelirlerini hedefleyecek yeni bir politikaya ihtiyaç ola­caktır.

O da bu kesimin gelirle­rini ve özellikle de emek dışı ge­lirlerinin kaynağı olan servetle­rinin vergilenmesidir. Böyle bir ”servet vergisi” olmadan yüksek gelir gruplarının talebi ve tabii hizmet fiyatlarının kontrolü son derecede zordur. Böyle bir ver­gileme olmadan enflasyonda is­tenilen sonucu elde edebilmek için çok daha sıkı para politikası uygulamak gerekir.

Bu haksızlık değil mi?

Evet haksızlık. Ama ülkemiz­deki mevcut siyasi konjonktür de maalesef böyle bir vergileme­yi yapabilecek siyasi iradenin oluşmasını engelliyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Fahiş fiyat 09 Ocak 2025