Sert adamlar diplomasisi
Dünyadaki gelişmeleri bir kelimeyle anlat deseniz seçeceğim kelime “belirsizlik” olurdu. Son on yılların belki de en belirsiz dönemlerinden geçiyoruz. Gün içerisinde bile dünya ekonomisi için çok önemli olan kararlara ilişkin değişikliklere şahit olabiliyoruz.
Trump’ın dümende olduğu ve etrafında da benzer yaklaşımlara sahip liderlerin olduğu bir garip dönemdeyiz. Tarihsel olarak liderlerin birbirlerine yakınlıkların global ekonomiyi ve uluslararası düzeni bu kadar fazla şekillendirdiği bir dönem çok az görülmüştür.
Örneğin Avrupa her ne kadar siyasi bir birlik olarak gözükse de Avrupalı liderlerin bazılarının belli temel konularda birbirine taban tabana zıt görüşleri paylaştıklarını görüyoruz. Ha keza ezeli düşman ABD’yle Rusya’nın liderleri benzer felsefeye sahipler ve iyi anlaşabiliyorlar. Bunun üzerinden de politika üretebiliyorlar.
En yakın örnekse Netanyahu’yla yaptığı basın toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı öven sözler söyleyen Trump’ın yaklaşımı oldu. Bu liderler kendilerini “sert” (tough guys) olarak tanımlıyorlar ve bu sertlikleriyle de gurur duyuyorlar. Maalesef bu sert adam diplomasinin en büyük risklerinden biri en başta bahsettiğim belirsizliği körüklemesidir. İşler sarpa sarınca bu sert adamlar birbirlerine karşı da sert olmaktan geri durmazlar.
200 yıl öncenin ideolojileri
İktisatçı Branko Milanovic, bu hafta yazdığı yazıda Trump’ı merkantilist, kar odaklı, göçmen karşıtı, önce ABD diyen, milliyetçi ve anti emperyalist olarak tanımlıyor.* Bu tanımlamaların her biri küresel anlamda bir huzuru değil karşıklığı haber veriyor maalesef. Küresel ticaretin, küresel büyümenin ve refah artışının en önemli sebeplerinden biri olduğu Sanayi Devrimi’nden beri bilinen bir gerçektir. Her ne kadar bu sistem eşitsizliği artırsa da 200 yıl öncesinin orta sınıfı günümüzün düşük gelirlilerinden daha iyi şartlara sahip değildi.
Özellikle kapitalizmin kar güdüsü ve ucuz olanı kaynağında üretme kabiliyeti modern küresel ekonomiyi inşa etmiştir. Teknolojinin, taşımacılığın, üretim metotlarının gelişmesi tedarik zincirlerini de karmaşık ve nispeten etkin hale getirmiştir. 2025 yılında siz bu kazanımları bir kenara bırakıp 200 yıl öncesinin ideolojilerine geri dönmek isterseniz sistemde ciddi bir kırılma yaratırsınız.
Bugün kullandığımız bilgisayarlar, arabalar, çipler, telefonlar, bisikletler çok karmaşık üretim süreçlerinin ürünleri ve her bir parçaları başka ülkelerde üretiliyor. Bu sürecin sekteye uğraması global olarak hem enflasyona sebep olacakken kaçınılmaz olarak da dünya büyümesini olumsuz etkileyecektir. Bölgesel ya da sektörel olarak tabiidir ki bu yeni dünyanın kazananları olacaktır ama dip toplamda net bir kayıp olacağı aşikar.
Çok defalar Trump gibi öngörülemez ve otoriter liderlerin aldığı kararların ardında büyük stratejiler aranır ve bu liderlere hak etmediği kerametler atfedilir. Yine “Bir bildikleri vardır, büyük düşünüyorlar, uzun vadeli bakıyorlar, pazarlığı yukarıdan başlatıyorlar!” gibi alınan kararlara bir rasyonel atfetme eğilimi olduğuna şahit oluyoruz. Hâlbuki çoğu zaman bu kararların master bir planın parçası olmadığı, bazı takıntılar sebebiyle irrasyonel karar süreçleriyle alındığı ortaya çıkar. Korkarım ki yine benzer bir deneyimin içindeyiz.