Sermayeye yeniden bakma zamanı
Eylül aynın bitimi ile üçüncü geçici vergi dönemi de bitti ve artık mali yılın da sonuna yaklaşıyoruz. Yılsonu, bazı sermaye şirketleri için aynı zamanda sermaye artırımının zamanını da ifade ediyor. Sermaye artırımının yapılması, burada bazı şirketler için de mevzuatın doğurduğu menfaat gereği olarak karşımıza çıkmaktadır.
Özellikle yılın son iki çeyreğindeki yabancı para değerlerindeki artışlar dolayısıyla dövizli borçların değerlenmesi sonucu şirketlerde hem kur farkı zararlarının oluşması hem de borçların şişmesi söz konusudur. Bu olgu ise özellikle döviz cinsinden borcu olan şirketlerin Ticaret Kanunu’nun 376. maddesine dikkat etmeleri gereğini ortaya çıkarmaktadır.
376. madde; son yıllık bilânçodan sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının yarısının zarar sebebiyle karşılıksız kaldığının anlaşıldığı hallerde yönetim kuruluna durumu derhal genel kurula bildirme, bu toplamın üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığının anlaşılması durumunda ise genel kurula üçte bir sermaye ile yetinme yahut sermayenin tamamlanması kararını alma yükümlülüğü getirmiştir. Aksi halde şirket feshedilmiş sayılır. Yönetim kurulu, şirketin borca batık bulunduğu şüphesini uyandıran emarelerin mevcut olması halinde ise aktiflerin satış fiyatları esas alınarak bir ara bilânçosu tanzim etmek yükümlülüğü altındadır. Şirketin aktiflerinin şirket alacaklarının alacaklarını karşılamaya yetmediği hallerde ise yönetim kurulunun durumu derhal mahkemeye bildirmesi, iflası veya iflasın ertelenmesini talep etmesi gerekmektedir (Bu konuda 15.9.2018 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan Türk Ticaret Kanunu’nun 376. maddesine ilişkin Yönetmelik’e bakılmalıdır). Yönetim kurulunun bu görevlerindeki ihmali, Türk Ceza Kanunu karşısında görevi ihmal suçunu (md.257/2) oluşturur.
Sermaye artırımı kanunen zorunlu olmadığı halde, vergi mevzuatı dolayısıyla şirket menfaati gereği sermaye artırımının gerekli olmasına yol açan müessese ise, “örtülü sermaye faizi” müessesesidir.
Kurumlar Vergisi Kanunu’nda örtülü sermaye müessesesi ile kurumların, ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin ederek işletmede kullandıkları her türlü borcun, hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç katını aşan kısmı, ilgili hesap dönemi için örtülü sermaye kabul edilmiştir. Bir başka anlatımla bu müessese, kurumların borç maliyetlerini gider olarak yazma sınırını belirleyen bir müessesedir.
Alınan borçların örtülü sermaye sayılan kısmı için ödenen veya hesaplanan faiz, kur farkları, vade farkları ve benzeri giderler Kanunun 11/b maddesi gereğince kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılamamaktadır. Yani kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alınması gerekmektedir. Öte yandan bu tutarlar, ilişkili kişiye dağıtılan kâr payı olarak nitelendirilmekte, ödeme yapılanın gerçek kişi olması halinde stopaj mükellefiyeti doğmakta ve geliri elde eden açısından kâr payı statüsünde vergilendirmeye yol açmaktadır.
Burada kurumların yapmış oldukları borçlanmaların örtülü sermaye olup olmadığı yönündeki tespit, borçların hesap dönemi başındaki bilançoda yer alan öz sermaye ile kıyaslanması suretiyle yapılmaktadır. Kurumun dönem başı öz sermayesinin sıfır veya negatif değerler taşıması durumunda, söz konusu kurumun ortak ve ortaklarla ilişkili kişilerden yaptığı borçlanmaların tamamı örtülü sermaye olarak değerlendirilmektedir.
Bu durum kurumlara, dönem başında öz sermayelerini gerekli şekilde oluşturarak, dönem içinde örtülü sermaye durumunun oluşmaması için borçlanmalarını önceden planlayabilme olanağını da sağlamıştır.
2020 yılı için 2019 yılı sonu itibariyle geçerli olan öz sermaye miktarı, maliyetleri gider yazılabilecek borçların belirlenmesinde temel teşkil edecektir. Örtülü sermaye kapsamına giren borçları bulunan kurumların sermayelerini dış kaynaklardan artırmak suretiyle, ilişkili kişilerden borçlanmalarda daha uygun bir konum yaratabilirler. İç kaynaklardan yapılacak sermaye artırımının ise öz sermayeyi artırıcı bir etkisinin olmadığı da unutulmamalıdır.
Bu nedenle ilişkili kişilerden borçlanan kurumların 2020 yılında öz sermayelerinin yüksek olması için, yılsonuna kadar gerekli sermaye artırımını yapmalarında yarar vardır.
Öte yandan nakit sermaye artırımlarını teşvik maksadıyla 6637 sayılı Kanun’la Kurumlar Vergisi Kanunu’nun “diğer indirimler” başlıklı 10. maddesine eklenen (ı) bendi ile şirketlerin nakit yoluyla sermaye artırımlarını teşvik etmek, bu yolla yabancı kaynak yerine özkaynağa yönelmelerini temin etmek amacıyla yeni bir düzenlemeye gidilmiştir. Bu düzenlemeye göre “sermaye şirketleri, ticaret siciline tescil edilmiş olan ödenmiş veya çıkarılmış sermaye tutarlarındaki nakdi sermaye artışları veya yeni kurulan sermaye şirketlerinde ödenmiş sermayenin nakit olarak karşılanan kısmı üzerinden Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından indirimden yararlanılan yıl için en son açıklanan "Bankalarca açılan TL cinsinden ticari kredilere uygulanan ağırlıklı yıllık ortalama faiz oranı" dikkate alınarak, ilgili hesap döneminin sonuna kadar hesaplanan tutarın yarısı” kurumlar vergisi beyannamesinde kurum kazancından indirileceklerdir.
Sermaye şirketlerinin bu aktardıklarımız ışığında mevcut sermayelerini gözden geçirmelerinde yarar vardır.
Bu yılda bu konuyu tekrar hatırlatayım istedim.