Sermayeden yiyen toplumlar ilerleyemez
Her toplumun değişik unsurlardan oluşan bir sermayesi vardır. Örneğin her ülke ithalatını finanse etmek için bir miktar dövizi rezerv olarak tutar. Ödemeler dengesi açık verirse, dış ödemeler kısmen böyle bir “sermayeden” yapılır. Sermaye nakit olmayan maddi varlıkları da kapsar. Sözgelimi, bir ülkenin mükemmel bir karayolu şebekesine, geniş petrol veya maden rezervlerine sahip olması da sermaye olarak değerlendirilebilir. Ancak, sermaye denince aklımıza sadece parasal birikimler ve diğer maddi unsurlar gelmemelidir. Mesela, bir ülkenin dış borçlarını ödeme konusundaki şöhreti, onun ihtiyaç halinde uluslararası piyasada borç bulmasını kolaylaştırabilir.
Ya da bir ülkenin verdiği sözü yerine getirecek bir dış işleri teşkilatına sahip olması, ona uluslararası alanda daha fazla sorumluluk verilmesiyle sonuçlanabilir. Uzatmayayım. Bir ülkenin sermayesinden söz ederken neleri kastettiğimin anlaşıldığını umarım.
Şu sıralarda ilişkilerimizde sorunlar yaşadığımız Rusya, esas itibariyle sermayeden yiyen bir toplumdur. Bu ülkenin dış alem gelirleri büyük ölçüde doğal kaynaklardan teşekkül etmekte; dünyada petrol fiyatlarının gerilemesi, komşumuzun daha önceki dönemdeki birikimlerini kullanarak ihtiyaçlarını karşılaması ile sonuçlanmaktadır. Ancak kaynaklar yeni yatırımlar, ülke ekonomisinin uzun vadede daha güçlü konuma gelmesi, toplumun refahının artması türünden amaçlar için kullanılmak yerine, silah sistemlerinin yenilenmesi ve aslında Rus ekonomisinin destekleyemeyeceği bir süper devlet olma iddiasını sürdürülmesi için tüketilmektedir. Rusya’nın sanayii zayıftır. Akademik alanda geçmişte temel bilimlerde sahip olduğu konumu koruyamamaktadır. Rusya’nın bu biçimde yönetilmeye devamı, komşumuzun uzun dönemde ilerlemesine imkan vermeyecektir.
Evet, komşumuz iyiye gitmiyor, biz iyiye mi gidiyoruz? Ülkemizde belirli bir inşaat hamlesinin süregeldiğini görüyoruz. Bunun bir bölümünün uzun vadeli faydaları olduğunu inkar etmek mümkün değildir. Ancak belirli alanlarda sermayeden yediğimizi de teslim etmek mecburiyetindeyiz. Örneğin, bir ülkenin hukuk devleti olduğuna ilişkin şöhreti o ülkeye uzun vadeli yabancı sermaye yatırımlarının gelmesini teşvik edebilir. Son zamanlarda ülkemiz dışında yapılan değerlendirmelerde genelde bu alanda olumsuz gelişmeler olduğu düşünülüyor. Keza tüm komşu ülkelerin güvendiği, iyi ilişkiler içinde olduğu bir ülke olmaktan uzaklaştık. Bu da bir sermaye unsuru idi, eridi gitti, şerefli yalnızlığa geldik. Dış işleri, maliye ve içişleri gibi temel bir teşkilatlarımız zayıfladı. Bu kuruluşlarda liyakat yerine yandaşlık kıstası uygulanıyor. Başka örneklere gerek var mı, bilemiyorum.
Eğer dünyadaki yerimizi korumak ve güçlendirmek, Kuzey komşumuz gibi kısmetimizi kendi elimizle kapamak istemiyorsak, sermayemizi tüketmek değil güçlendirmemiz gerekiyor. Sermayeden yiyen toplumlar ilerleyemez.