Sermaye yatırımları durdu
2. çeyrek milli hasıla büyüme oranı %3.8 olan beklentilerin oldukça altında %1.9 olarak gerçekleşti. Milli hasılanın bileşkelerini baktığımızda en büyük sürprizin tarımdaki 3.5'lik daralma olduğunu görüyoruz. Her ne kadar bu sürpriz kısmen geçen senenin aynı dönemindeki tarım üretimi azalışının 2.3'ten %1.2'ye düşürülmesinin yarattığı baz etkisinden kaynaklanıyorsa da, genel beklenti tarımda ilk çeyrekteki %5.6'ya yakın bir pozitif büyüme olduğu yönündeydi. (Mamafih, bu rakam da %2.6 olarak revize edilmiş bulunuyor.) Eğer böyle olsaydı, milli hasıla da %0.6 daha fazla olacaktı.
İmalat sanayii büyümesinde fazla bir sürpriz yok. Zaten 3 ayın imalat sanayii üretimi endeksi artış ortalaması %2.7 idi. Milli hasıladaki sanayi büyümesi de %2.5 oldu. Öte yandan milli hasılada önemli payı olan ticaret ve ulaştırma sektörlerinde geçen çeyreğe göre büyüme artışında önemli ölçüde zayıflamalar olduğu görülüyor. Ticaret büyümesi %9.1'den %3.3'e gerilerken, ulaştırmadaki büyüme de %7.8'den %3.2'ye gerilemiş durumda. Aslında bu gerilemeler de çok büyük sürpriz sayılmaz çünkü 2. çeyrekte gerek küresel, gerekse de iç siyasi gelişmeler nedeniyle bu sektörlerin büyüme hızında azalma bekleniyordu. Milli hasıla içindeki payının çok daha yüksek olmasını arzuladığımız eğitim sektöründe (milli hasıla payı sadece %1.9) ise %6.1'lik bir daralma dikkati çekiyor.
Milli hasılada %8 gibi azımsanmayacak bir payı olan "vergi-sübvansiyon" kaleminde görülen %6.9'luk yüksek oranlı daralma da başka bir sürpriz oldu. Halbuki, 2. çeyrekte toplam vergi gelirlerinde nominal de olsa %16'lık bir artış görülmüştü. Sonuçta sürpriz yapan tarım, eğitim ve vergiler geçen senenin aynı dönemindeki büyüme oranlarını korumuş olsalardı milli hasıla büyümesi %1.2 daha fazla, yani %3.1 olacaktı.
Harcama tarafına baktığımızda %2.8 büyüme gösteren hanehalkı tüketiminde bir sürpriz yok. Ancak, milli gelirin %25 kadarını oluşturan sabit sermaye oluşumunda durum tek kelime ile vahim. 2. çeyrekte sabit sermaye oluşumu %1.4 gerileme göstermiş. 2001 krizinden beri ortalama %17 civarında büyüme gösteren bu hesapta ilk defa bir gerileme görülüyor. Özellikle devamlı artma eğilimi içerisinde olan cari açık ile beraber değerlendirilince bunun son derece tehlikeli bir gelişme olduğunu söyleyebiliriz. Görünen o ki, biz yurtdışından borçlanıyoruz ancak bu borçlarımızı sermaye yatırımlarına kanalize etmek yerine harcamalara kanalize ediyoruz. Peki, bu durumda bu borcu verenler ne düşünür acaba?
Açıklanan rakamlarda geriye dönük bazı düzeltmeler de yapıldığını görüyoruz. Her ne kadar nihai milli hasıla büyüme rakamlarında çok büyük değişiklik yaratmamış olsa da, 5 çeyrek öncesine kadar geri giden bu düzeltmeler milli gelir ölçümlemesinin ne kadar sağlıklı olduğu konusunda da ister istemez bazı şüpheler oluşturuyor. Özellikle tarım üretiminin zamanında ve sağlıklı ölçümlenmesinde her zaman sorunlar olduğunu biliyoruz. Ancak 2008'in Eylül ayında 2007'nin ilk 3 ayıyla ilgili tarım üretimi ile ilgili ciddi düzeltmeler yapılması da biraz garip doğrusu. Mart sonunda açıklanan 2007 milli gelir rakamlarına göre tarım 2007'nin 1. ve 2. dönemlerinde sırasıyla %6.9 ve %2.3 daralma göstermişti. Şimdi bakıyoruz ki, bu dönemlerdeki daralma oranları %5.1 ve %1.2 imiş. Bu önemli bir fark. Öte yandan, gene önemli sektörlerden inşaatta 2007'nin 1. çeyreğindeki büyüme oranının %8.8 değil, %12.7 olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Yapılan düzeltmelerin sonucunda 2007 büyüme hızı %4.5'ten %4.6'ya, 2008 1. dönem büyüme hızı da %6.6'dan %6.7'ye revize edilmiş bulunuyor.
Milli hasıla hızındaki bu gerileme, petrol ve emtia fiyatlarındaki düşüş ve ağustos ayı enflasyonundaki %0.24 azalma ile birlikte değerlendirilince Durmuş Yılmaz'ın bazı çevrelerce eleştirilen enflasyon sunumunda sarfettiği "kısa vadeli faizlerin bir müddet sabit tutulduktan sonra kademeli olarak düşürüldüğü varsayımı altında, enflasyonun bu yılın sonunda tek haneli seviyelerde gerçekleşeceği tahmin edilmektedir" cümlesi daha çok anlam kazanıyor. Eylül enflasyonunda bir sürpriz olmaması ve küresel piyasalarda göreceli sukunetin korunması durumunda ekimden itibaren Merkez Bankası politika faizlerinde 25 baz puanla başlayan kademeli bir indirim dönemine girebiliriz.