Sermaye kaynağını küstürünce

Taylan ERTEN
Taylan ERTEN ANKARA'dan [email protected]

 

 

 
Bir zamanlar "sermaye ürkektir, dokunulursa kaçar" mealinde bir lâf vardı. Sermayenin ikide bir neden ürktüğü ve apar topar güvenli para limanlarına nasıl kaçtığı pek açık edilmese de yaygın kullanılırdı.
Bu, zaman zaman hükümetlerin bile elini kolunu bağlayan bir savunma silâhıydı. Özellikle hükümetler1978-80 yılları arasında  temel malların ortalıktan çekilmesi  şeklinde "dışa" vuran ağır ekonomik çözülme sürecinde çaresizdiler.
Türkiye'de kamuoyu ürkek sermayenin hangi hacimde, hangi yollarla, hangi limanlara demir attığını öğrenmek için ülkeyi iç savaşın eşiğine kadar sürükleyen ekonomik kriz-siyasi kaos döneminin 12 Eylül 1980'de askeri darbe ile sona ermesini ve ülkenin "serbest piyasa kulvarına" açılma sürecini bekleyecekti.
Ürkek sermaye, bu dönemin ekonomiden sorumlu siyasi kadrolarının birinci uğraş maddesiydi. Çünkü, yaşanan ağır kriz sürecinde hatırı sayılır bir kaynak yurtdışına çıkarılmıştı, geri döndürülmesi gerekiyordu. Yönetim yasal veya yasa dışılığa aldırmadan dışarıda depolanan dövizin, altının peşine düştü, ülkeye dönüşü bir ölçüde sağladı.
 
Sermaye piyasası
 
Sermaye piyasası kavramı bu ortamda Türkiye'nin siyasi ve ekonomik gündemine girdi. Öncesinde, ekonominin yasal ve yasadışı kaynak ihtiyacını önemli ölçüde,  "teşkilâtlanmamış sermaye piyasası" diye isimlendirilen "tefeci piyasası" karşılıyordu. Elde 2279 Sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun'dan başka bir mevzuat yoktu. 
 
1982-83 yılları arasında patlayan ünlü "bankerler krizi" bu alanda dönüm noktasıydı. 2279 Sayılı Kanunu yürürlükten kaldırıldı, para mevzuatı 1983 yılında çıkarılan Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile yeniden düzenlendi. Bu arada 1981 yılında TBMM'de kabul edilen  2499 Sayılı Sermaye Piyasası Kanunu da uygulanmaya başladı. 
 
2499 kapsamında oluşturulan Sermaye Piyasası Kurulu, bu yapıyı değiştirme ve kurumsallaştırma yolunda atılan ilk büyük adımdır. 1982 yılında faaliyete geçen SPK'nin ilk ve kurucu başkanı da Prof. Dr. İsmail Türk oldu. Prof.Türk.sermaye piyasası kavramının kurumlaştırılmasında" önemli rol oynamıştır.
 
30 yılda alınan yol
 
30 yıllık sermaye piyasası bugün gelişmemişliğiyle tartışma konusu oluyor. Sermaye Piyasası Kurulu da bu eleştirilerden payını alıyor. 2499 ile inşa edilen piyasa mevzuatında köklü değişiklikler öngören  6362 Sayılı Sermaye Piyasası Kanunu  gerek piyasanın gerekse Kurul'un "başarım/performans" düzeyi hakkında üst düzey eleştirileri de gündeme taşıdı.
 
Eleştirinin "kuvvetlisi" Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı (ekonominin koordinasyonda sorumlu) Ali Babacan'da geldi. Babacan kanun tasarısının TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilmesi sırasında, 2499'u da, aracı kurumları da, Sermaye piyasası Kurulu'nu hedefe koydu ve topluca başarısız ilân etti.
 
Gerçekten de piyasanın gelişme sürecine bakıldığı zaman Babacan'a hak verdirecek bir tablo çıkıyor ortaya. 30 yıllık yönetim ve uygulama birikimi sonunda hâlâ sermaye piyasasının sığ kaldığından , ekonominin finansman ihtiyacına cevap veremediğinden yakınılıyorsa, bu ciddi bir sorundur.
 
Ne var ki, yıllardır sorunun temel sebepleri es geçildi. 6362 Sayılı Kanun piyasanın gelişmesinin önleyen temel sebepleri ne ölçüde ortadan kaldırır veya kaldırır mı henüz cevabı bilinmiyor. Ancak, gelişkin bir piyasanın önünde iki büyük sorun var:
 
(1) Başta İstanbul Menkul Kıymetler Borsası olmak üzere aracı kurumlar ve "halka arz" mekanizmasının aslî unsuru olan şirketler, Türkiye'de "yatırımcısı" sınıfına girebilecek tasarruf sahibi kesimlere   "güven" vermediler.  Güven bunalımı özellikle 2000'li yıllarda yaşanan ve özellikle küçük yatırımcıyı ve hissedarın "canına okuyan" kimi şirket olaylarıyla "zirveye" vurdu.
 
(2) Türkiye'nin 1980'li yıllardan itibaren hızla bozulan gelir dağılımı yapısı, küçük tasarrufçu sınıfını yok etti. Sermaye güçlü bir  kaynağı yanlış işlerle küstürdü. Yeni kanun "barış" getirir mi? Uygulama gösterecek.
 
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Atilla Karaosmanoğlu 13 Kasım 2013