Sermaye akışı ve döviz kuru

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

Geçen yılın son ayında döviz kurunda  güçlü bir yükselme eğilimi hakim olmuş, dolar kuru 1.90 TL düzeyinin üstünü zorlayacak seviyeye kadar gelmişti. Dikkatli okuyucular döviz kurundaki bu eğilimin Ocak ayı ile birlikte ters döndüğünü, kurda  aşağı  yönlü bir hareketlilik  başladığını gözlemiştir Aşağı yönlü  kur  hareketi  hafta başından buyana  biraz daha da hızlandı.  Dolar kurunun 1.70 TL altına kadar inebileceği konuşulmaya başlandı.

Dolar kurunun böyle adeta serbest düşme örneği verir gibi düşmesi ulusal parayı değerlendiriyor. Eğilim bu hızda devam edecek olursa sanırım birkaç hafta içinde Türk Lirasının  aşırı  değerlendiğinden  şikayet etmeye başlayacağız.

Döviz  kurunun  düşmesi ve  ulusal  paranın  aşırı  değerlenme  kulvarına  girmesi sadece bize has bir gelişme değil. Gelişmekte olan ülkelerin pek çoğunda aynı zamanda başlayan ve benzer hareket deseni gösteren döviz kuru gelişmeleri var. Çoğunda döviz kuru (dolar) düşüyor, ulusal paralar değerleniyor.

Hareket genel olmakla birlikte Türkiye  döviz  kuru görece daha  hızlı yükselen,  parası daha yüksek hızda değer kaybeden ülkeler arasında yer alıyor. 

                                                      *                      *                         *

Döviz kurunda gözlenen hareket genel olduğuna göre bunun ulusal ekonomilerin üstünde genel nedenleri olduğunu düşünmek doğru olur.  Bizde hareket daha güçlü olduğuna göre genel nedenin ötesinde özel bazı nedenler de olmalı diye düşünülebilir.

Dünya ölçeğinde etki yaratan genel nedenler arasında küresel ölçekte gevşeyen  likidite geliyor. Büyük gelişmiş ülkelerin merkez bankaları yıl başından buyana ciddi bir parasal gevşemeye gittiler. Bu da dünya piyasalarında büyük ölçekli bir  likidite genişlemesi yarattı. Gevşek para tercihinde başı ABD merkez bankası FED çekti.  FED'in  2014 yılına kadar  gevşek para-düşük  faiz  politikasını sürdüreceğini açıklamasının dünya piyasalarında ciddi bir beklenti ve sermaye akışı kayması yarattığı malum.  Avrupa Merkez Bankasının üst yönetiminde gerçekleşen değişimin ardından bu bankanın da parasal gevşemeyle sonuçlanacak bir politika izlemeye başladığı gözleniyor.

Büyük  ülkelerin  merkez  bankalarının  dünya ekonomisinde  bir kez daha düşük  faiz- bol para ortamı yaratması paranın da bir kez daha gidecek yer aramasıyla sonuçlanıyor. Sermaye hareketleri bir kez daha riski görece sınırlı olarak algılanan ülkelere yöneliyor. Son bir buçuk aydır bütün sermaye akımı istatistikleri bu tür az sayıda ülkeye adeta yığılmalı biçimde sermaye girdiğini gösteriyor. Bu ülkelerde artan döviz arzı döviz kurunu düşürüyor, ulusal parayı değerliyor.

Türkiye de bu ülkeler arasında yer alıyor. Bize de neredeyse yığılmalı denilebilecek boyutta, büyük kısmı kısa vadeli tabii, sermaye girişi oluyor. Döviz kurunun düşüp, TL' nin değerlenmeye başlamasının önemli bir nedeni bu.

Yıl  başından  bu yana risk algısı ve risk iştahındaki olumluya dönüş de döviz kurlarını aşağıya iten ikinci genel neden olarak sayılabilir.  Bu bağlamda iki gelişmenin altını çizmek gerekir.  Birincisi, henüz gerekli mikro aranjmanlar bütünüyle tamamlanmamış olsa da, Avrupa riskinin büyük ölçüde azaldığı algısının yaygınlaşıyor olmasıdır. İkinci gelişme ise 2012 yılına ilişkin  büyüme  tahminleri genelde hala  olmakla beraber beklentilerin ters dönmeye, durumun o kadar da vahim olmayabileceğinin düşünülmeye  başlamasıdır. Bu iki gelişme dünyanın daha güvenli bir yer haline geldiği izlenimi yaratarak paranın az sayıda güvenli limandan çıkıp, ortalıkta dolaşmaya başlamasını sağlıyor. Bu da paranın yöneldiği bir çok  ülkede  döviz kurunu aşağıya itip, paranın değer kaybetmesi sürecine  katkı yapıyor. 

                                                *                     *                      *

Türkiye ekonomisi bu tür küresel gelişmelerden ciddi ölçüde etkileniyor. Genel uyarıcılara eklenecek yerel etkenlerin başında kuşkusuz Merkez Bankasının para politikasını sıkılaştırıp, faizi koridorun üst sınırına itmiş olması geliyor.

Sermaye hareketlerinin  liberasyonundan bu yana ülkeye sermeye girişi çeken en önemli etkenin  (riske göre düzeltilmiş) faiz farkı olduğunu biliyoruz.  İçinde bulunduğumuz   konjonktür bu tür faiz farkının gelişmekte olan ülkeler lehine olduğu bir dönem.  Gelişmiş ülkeler büyüme kaygısı ile faiz oranlarını düşük tutarken biz ve bize benzeyen gelişmekte olan ülkeler enflasyon kaygısı ile faiz oranlarını görece yüksek düzeyde tutma ihtiyacı hissediyorlar. Bu da riski görece kontrol altında olan ülkeleri adeta sermaye girişine davetiye çıkartmış duruma getiriyor. 

Son aylardaki para politikamız ile biz de bu tür  "davet sahibi"  ülkeler arasında yer alıyorduk. Dünkü PPK toplantısında  Merkez Bankasının faizi koridorun altına doğru itmesi  bu davetkarlıktan çok da hoşnut olmadığımız anlamına geliyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018