Şerefli yalnızlığı sürdürüyoruz
Bir Rus uçağının Türk hava sahası içinde düşürülmesi sonucu Rusya’nın giriştiği Türk başlattığı tepkiler dinmiyor, her gün tırmanıyor. Şu anda bilinen tek şey, olayların bir savaşa dönüşmesini kimsenin istememesi, silahlı çatışmanın beklenmemesi. Rus uçaklarının uyarılara rağmen Türk hava sahasını ihlal ettikleri konusunda fazla tereddüt yok. Olayın hemen arkasından yaptığı açıklamalar ve sunduğu kanıtlarla, Türkiye doğruları söylediğini gösterdi. Türk tarafı hava sahası konusunda bir yanılgıya düşmüş olsaydı, muhtemelen bir açıklamayla özür dilerdi. Rusya’nın tepkisi, uçaklarının Türk hava sahasını ihlal sırasında vurulmasından değil, bir başka ülkenin, kural dışı hareket etseler dahi, Rus uçaklarını vurmaya cesaret etmesinden kaynaklanıyor. Şu anda Rusya Türkiye’ye karşı kullanabileceği her türlü aracı kullanmaya başladı. İlişkiler kısa vadede onarılamayacak bir mecraya giriyor.
Rusya’nın ağır baskısı karşısında Türkiye bir süredir ihmal ettiği, bazen hırçınca eleştirdiği müttefikleriyle saflarını sıklaştırmağa dönüyor. Ancak bu cephede de sorunlar var. İlkin, hiçbir müttefikimiz Suriye yüzünden Rusya ile mücadeleye girmek istemiyor. Tersine, İŞİD karşısında Rusya ile işbirliğini zorunlu görüyor. Rusya ise Kırım yüzünden bozulan ilişkileri telafi etmek için iyi bir fırsat yakaladığını düşünüyor. İkinci olarak, müttefiklerimiz karadan asker kullanmayı istemediklerinden, kara gücü olarak Suriyeli Kürtleri destekliyor, donatıyor. Türkiye bu tutumu kabul edilebilir bulmasa da, yapabilecekleri sınırlı. Üçüncü olarak, Esad’ın gitmesi Türkiye için birincil öncelik taşırken, müttefiklerimiz İŞİD’i öne koyuyor, Esat’la uğraşmanın İŞİD’le mücadeleye zarar vereceğini düşünüyorlar. Dördüncü ve çok önemli sorun ise, doğru veya yanlış, kimse mevcut hükümetin birçok konuda doğruyu söylediğine ve müttefikleriyle aynı hedefleri paylaştığına inanmıyor. Müttefiklerimizle yakınlaşalım derken, hukuk kurallarını zorlayarak Can Dündar ve Erdem Gül gibi saygın gazetecileri tutuklamamız ise aynı ülkeler camiasına ait olup olmadığımız konusunda şüpheleri güçlendiriyor.
Türkiye, hükümetimizin bizi sürüklediği “Şerefli Yalnızlığı” sürdürüyor, derinleştiriyor. Bu gidiş iyi midir, takdirinize bırakıyorum.
Not: Geçen hafta içinde diplomat, devlet adamı ve Türkiye-Avrupa Birliği Derneği’nin Kurucusu Kamran İnan’i kaybettik. Yakınlarına, sevenlerine başsağlığı diliyorum. Çoğu mezunu bilmez, Rahmetli’nin İstanbul Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne hoş bir hizmeti vardır. Fakültenin ilk adı Bilgiler değil Bilimler’di. O zaman bürokrasiye egemen bir başka fakültenin mensupları yasa “Bilgiler” diyor gerekçesiyle mezunların kaymakamlık dilekçelerini reddettiler. İdari yargı da görüşü benimsedi. Çare fakültenin adını değiştirip, denklik kurmaktı. Muhalefette olmasına rağmen, konuyu Rahmetli sahiplendi, yasa çıkarılmasını sağladı. Allah Rahmet eylesin.