Serbest ticaretin kutsallığı

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Geçen haftanın en önemli olayı G-20 Zirvesi idi. İşin magazin kısmını bir kenara bıraktığımızda zirvede alınan kararları dört başlık altında toplayabiliriz:

· Uluslararası Para Fonu (IMF) güçlendirilecek. Bunun için sermaye artırımına gidilmesine karar verildi.

· Yaşanan krizde büyük payı bulunan mali piyasaların denetimsizliği giderilerek şeffaf bir yönetim mekanizması kurulacak.

· Kara para akışı engellenecek. Bunun için cezalandırıcı önlemler alınacak.

· Serbest dış ticaret güçlendirilecek ve korumacı önlemlere başvuranlar cezalandırılacak.

Bu kararlar içerisinde öne çıkanı serbest dış ticarete yapılan vurgudur. Tarihin bir cilvesi olsa gerek serbest dış ticaretin koruyuculuğuna soyunan ABD'nin siyasi kuruluşunun altında da serbest dış ticaret yapmak için verdikleri mücadele yatmaktadır.

1700'li yıllarda bir İngiliz sömürgesi (kolonisi) olan bugünkü ABD, İngiltere'nin kolonilere koyduğu dış ticaret engelleri ile mücadele ediyordu. Özellikle 1767'de birçok ürüne getirilen gümrük vergileri ve kolonilere getirilen ihracat yasakları, sonunda Amerikalılar'ı 1773 yılında isyana sürükledi. Boston'da İngiliz Batı Hint Kumpanyası'nın getirdiği 342 sandık çayı Kızılderili kılığına girmiş Amerikalılar denize attı. Bu eylem İngiltere ve Amerika arasında savaşı başlatırken, 1776'da ABD'nin bağımsızlığını ilan etmesini de sağladı. Amerikalılar serbest dış ticareti savunurken birden bire kendilerini Fransız Devrimi'nden (1789) bile önce ilan edilen bağımsız bir devlet sahibi olarak buldular.

Serbest dış ticareti tek yönlü savunan İngiltere'ye karşı duran ABD, daha sonra belli dönemlerde korumacılığı savundu ise de bugün serbest ticaret politikasının peşinden dünyanın önemli bir kısmını sürüklemektedir. Nitekim G-20 Zirvesi'nde serbest dış ticaret yeniden kutsanmıştır. Ancak yine de herkesin aklında ya kimi ülkeler korumacılığa giderse korkusu var.

Bu korkunun altında korumacılık ile maliye politikaları kullanılarak devletin ekonomiye müdahalesinin karıştırılabileceği endişesi bulunuyor. İki nedenden dolayı da bu korkularında haksız sayılmazlar. Bunlardan ilki çoğu zaman teşvik ile korumacılık uygulamalarının biri birinin içine girmesidir. İkincisi ise küresel krizin tepe noktasına ulaştığı bugünlerde tüm olumsuz koşullara rağmen bazı ülkelerin 2009 yılında da pozitif büyüme başarısını gösterecek olmalarıdır. Bu ülkelerin olası iktisat politikası dönüşlerinden zımni (örtük) endişe duyulmasının nedeni ise Dünya Bankası'nın yayınladığı son 2009 Yılı Küresel Ekonomi Tahmin Raporu'ndaki verilerdir.

Rapora göre 2009 yılında pozitif büyüyeceği tahmin edilen ülkelerin başını Çin, Hindistan bazı Afrika ülkeleri ile Brezilya'nın da içinde olduğu sol iktisat politikaları yürüten Latin Amerika ülkeleri çekmektedir. Bu durum küresel krizin hangi ülkeleri teğet geçtiğini de göstermektedir. Bu ülkelerin ortak özelliği devletin iktisat politikalarının yürütülmesindeki regülatör gücünün yüksek olması ve ellerindeki maliye politikası gücünü iyi kullanmalarıdır. Örneğin bu ülkelerin açlık sınırında yaşayanlara ya da yoksullara yönelik bir yardım programları yok. Onların planlı bir "Yoksullukla Mücadele Programı" var. Dolayısı ile bu ülkeleri korumacılık yapan ülkeler sınıfına sokamayız. Üstelik bazıları da Dünya Ticaret Örgütü üyesidir.

Bundan dolayı G-20 kararlarını teşvik ile korumacılığı ya da müdahale ile korumacılığın karıştırılmamasını isteyen kararlar olarak görmeliyiz. Toplantının mistik yönü ise bu ülkelerin serbest dış ticarete olan imanlarını bir kere daha tazeleme olanağı bulmalarıdır diyebiliriz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019