Sen o çikolata ve bisküvinin kimin olduğunu biliyor musun?
Yıllar önce bir akademik konferans için gittiğim Boston’un ana alışveriş caddelerinin birinde yürürken Godiva mağazası görmüş ve o ünlü çikolata kaplı çileklerin çağrısına dayanamayıp kendimi içeri atmıştım. Çikolataları alırken bir yandan da mağazadaki görevli ile sohbet ediyorduk.
Görevli, Godiva’nın ürünlerinin kalitesinden söz ederken birden gururla kendimi Godiva’nın sahibinin bir Türk olduğundan bahsederken bulmuş ve yanımdaki yabancı arkadaşlarıma da bir Türk şirketi olan Yıldız Holding bünyesindeki “pladis”in dünyanın en ünlü ve prestijli çikolata markasının sahibi olduğunu anlatmaya koyulmuştum.
Daha sonraki yıllarda bir süre Londra’da yaşadım. Dünyanın farklı ülkelerinden gelip Londra’da yaşayan arkadaşlarımla ne zaman bir Godiva mağazasına uğrasak bir elçi gibi aynı hikâyeyi onlara da aynı gururla anlatıp durdum. Büyük alışveriş merkezlerindeki Godiva satış köşelerinin birçok milletten insanın akınına uğrayışını hep göğsüm kabararak izledim.
Çünkü Godiva, herhangi bir çikolata değil; dünyanın pek çok ülkesinde tanınan, sevilen ve daha da önemlisi çok yüksek itibarlı bir dünya markası. O dünya markasının, bir Türk şirketine ait olması ve o Türk şirketinin markayı satın aldığı günden bugüne, markanın hem pazarını hem itibarını aldığından daha iyi pozisyona getirmesi bence çok kıymetli.
Aynı duyguyu McVitie's bisküvileri Yıldız Holding ve “pladis” bünyesine katılınca da hissetmiştim. Çok sık gidip geldiğim İngiltere’de ne zaman elinde en yakın rakiplerinin kat ve kat üstünde bir pazar payına sahip olan McVitie's paketi olan birini görsem, içimden “onun sahibi kim biliyor musun” söylevine başlamak geliyordu.
Bir Türk şirketinin iki dünya devi markayı bünyesine katıp başarıyla yönetmesi ve büyütmesi bu topraklardan dünya oyuncusu şirketler çıkmasını hevesle bekleyip çok kıymetli bulan bünyeme müthiş gurur veren bir süreç olmaya hep devam etti.
Taç giyme töreni ve ilk halk ziyareti
Ve o iki marka, geçtiğimiz günlerde dünyanın gözlerini İngiltere’ye çeviren taç giyme töreni ve yeni kral ile eşinin ilk halk ziyaretlerinin de öne çıkan oyuncuları oldular.
Önce McVitie's, 6 Mayıs’taki taç giyme törenin özel pastasını hazırladı. Tasarımdan dekorasyona kadar yapımı beş ay süren ve pladis'in Şefi Robert Craggs tarafından kraliyet tarihçisi ve ödüllü pasta sanatçıları Rosalind Miller ve Elizabeth Wood ile işbirliği yaparak yaratılan pasta, markanın dünya sahnesindeki gövde gösterisi gibiydi.
Sonrasında ise Kral Charles ve Camilla, ilk halk ziyaretlerini Covent Garden meydanında gerçekleştirirken onları ünlü çikolatalarıyla karşılayan Godiva oldu. Hatta toplum önünde genellikle kontrollü davranışlar sergileme geleneği olan kraliyet ailesinin “yeni kraliçesi”, Godiva çikolatalarının cazibesine dayanamadı ve basının önünde tepsiden bir çikolata alıp yedi.
Görüntüleri izlerken, eğer tesadüfen orada olsaydım yine dayanamayıp “sayın kraliçe, o yediğiniz çikolata var ya; o çikolata markası kimin biliyor musunuz?” söylevini atmak için ortaya atılır ve bugün kendimi manşetlerde bulurdum diye düşünüp gülümsedim.
Ben, çifte kavrulmuş Ülker pötibör bisküvilerini çaya batırarak yeme keyfiyle büyüyen ve çikolata deyince de aklına ilk Ülker markası gelen bir nesilden geliyorum.
O neslin ve bu ülkenin bir temsilcisi olarak da Ülker gibi hepimizin hayatında yeri olan bir markayı yaratmış bir Türk şirketinin, bünyesine kattığı global markalarla dünya arenasında bizi temsiliyetini büyük bir mutlulukla takip ediyorum.
İletişim akademisyeni gözlüğümle konuya baktığımda da McVitie's ve Godiva'nın dünyanın yakından takip ettiği "yeni kral/kraliçe" etkinliklerinde rakiplerinden rol çalarak öne çıkışına tam not verdim. Ne dersiniz tam bir "as bayrakları as" hikâyesi değil mi?