Şeker sorgu odasında...
Geçen hafta Londra’daydık…
Kısa adı ISO olan Uluslararası Şeker Organizasyonu’nun seminerine katılmak üzere…
Londra’nın ünlü iş merkezlerinden Canary Wharf’ta bu yıl ISO seminerlerinin 23’üncüsü yapıldı.
Avustralya’dan Zimbabwe’ye 84 ülkeden başbakan ve bakan düzeyinde olanlar dahil 400’ün üzerinde delege katıldı… Katılımcı listesine baktım da, Belçika, Brezilya, Dominik Cumhuriyeti, Fiji, Fransa, Almanya, Hollanda, Guatemala, Güney Afrika gibi ülkelerin yanında en kalabalık delegasyonlardan biri de Türkiye’ninkiydi…
★ ★ ★
Önceki seminerlere katılmış ve karşılaştırma şansına sahip olanlar, bu yıl ISO seminerinde konunun hayli farklı oluştuğunu aktardılar bize. Daha önce, “şöyle ürettik, böyle büyüdük” yönündeki konuşmalar, bu yıl yerini ‘şeker ve sağlık’ temasına bırakmıştı…
Seminerin ana teması “Taze Opsiyonlar: Şeker ve Etanol” olarak belirlenmesine rağmen, gerçekten de buluşmaya bu yıl ISO seminerine ilave edilen ‘sağlık’ konulu oturum damga vurdu. Bunun da nedeni son derece net: Şeker, deyim yerindeyse, hemen her cepheden taarruz altında!
★ ★ ★
Son yıllarda artan biçimde şeker tüketimine yönelik olumsuz eleştiriler herkesin malumu…
Obeziteye yol açtığından kansere etkisine kadar pek çok eleştiri okunun hedefi...
Londra’da işin kanser boyutuna hiç değinilmedi. Ancak obezite konusunda, hem Czarnikow Group’un analisti Stephen Geldart sağlık ve şeker konusunda bol bol istatistiklere yer verdiği konuşmasında, hem de Sugar Nutrition’dan Dr. Alison Boyd aynı noktaya işaret etti.
Görüşleri şöyle özetlenebilir:
“Dünya genelinde yapılan çalışmalara bakınca şeker tüketiminde genel bir azalma var. Fakat buna rağmen obezite oranında artış devam ediyor. Bu nedenle obezite konusunu şekere bağlamak son derece yanlış.”
Araştırmacıların İngiltere özelinde verdikleri örneğe bakılırsa, 1970’li yıllardan sonra bu ülkede şeker tüketimi yüzde 9 azalmış. Obez sayısı ise yüzde 10 artmış…
Peki, obezitedeki bu artışı şekere bağlamayacaksak, neye bağlayacağız diye sorarsanız, Dr. Boyd’un yanıtı net:
“Hareketsiz yaşam!”
★ ★ ★
Oturum sonrasında, salondan da sorular soruldu. Pancar üreticilerinin kooperatifi Pankobirlik’in sahibi olduğu Konya Şeker’in başkanı Recep Konuk ve koordinatörü Abdullah Mutlu da salondaydı…
Konya Şeker temsilcileri, özetle, “Obeziteye pancar şekerinden elde edilen şekerin değil ama mısırdan elde edilen şurupların yol açıp açmadığını” sordular…
Dr. Boyd’un yanıtı, bu yönde bilimsel bir bulgunun olmadığı yönündeydi. Ancak, onun ve soruya yanıt veren diğerlerinin yaklaşımı çok da net değildi. Özellikle faturanın tatlandırıcılara kesilebileceğine ilişkin imaların yapıldığı müphem açıklamalar oldu…
★ ★ ★
Semineri izleyen Türkiye’den bir grup gazeteci Nişasta ve Glikoz Üreticileri Derneği’nin davetlisi olarak oradaydık.
1995 yılında kurulan NÜD’ün başkanlığını Rint Akyüz yapıyor…
Beş büyük üretici üyesi; Cargill, Amylum Nişasta, Ülker ve Cargill’in ortaklığı olan Pendik Nişasta, Tat Nişasta ve Sümer Mısır... Rint Akyüz, yukarıda bahsettiğim iddialara sert tepki gösteriyor. “Pancar şekeri ile mısırdan elde edilen şeker arasında bir fark yok” diyor Akyüz, “Nişasta bazlı şekerler, şeker pancarı kadar sağlıklıdır!”
Tatlandırıcı meselesine gelince… Akyüz’e göre, “Aspartam ve benzeri yapay tatlandırıcılar, münipülatif açıklamalarla özellikle nişasta bazlı şekerler ile karıştırılıyor. Nişasta bazlı şekerlerin içinde yer alan glikoz ve früktozun ‘kansere neden olduğu’ yönündeki iddialar da öyle. Hem bilimsellikten uzak hem de art niyetli…”
★ ★ ★
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) son yıllarda, genel olarak şekere karşı bir atak içinde…
Aynen bir dönem tuz konusunda olduğu gibi şeker tüketimini indirmeye çalışıyor. Hükümetler bazında, şekere daha fazla vergi koyma yönünde lobi çalışmaları başlattı. Bu çabalarında başarı da elde ediyor. Örneğin Meksika’da şekere yüzde 5 yeni vergi konuldu…
Şeker sektörü ise WHO’nun bu tavrına tepkili. Akyüz, konuya Türkiye’deki şeker fiyatları cephesinden bakıyor:
“Şeker fiyatı Türkiye’de zaten çok yüksek, maliyetlerin daha fazla yükselmesini kaldıramaz…”
★ ★ ★
Londra’daki seminerde bu yıl “Sağlık ve Şeker” temasının dahil edilmesi boşuna değil. Şekere ilişkin tartışmalar artarak devam edecek gibi görünüyor… Ve görünen o ki, bu tartışmalar dev şeker endüstrisini ciddi şekilde
ISO’nun 2014 Şeker Yıllığı’na göre 2013 yılında dünya şeker üretimi 167.5 milyon ton olarak gerçekleşti. Dünya şeker tüketimi yüzde 2.2 artışla 164.5 milyon ton oldu. ISO Beyaz Şeker Endeksi ciddi bir düşüş gösterdi. 2012 yılında ton başına 580.86 ABD Doları olan endeks 2013’te 488.05’e geriledi.
★ ★ ★
Şeker ‘saldırı’ altında… Credit Suisse’den Simon Taurins, bu saldırının satışlar üzerindeki etkisini önemsemese ve 2015’te şeker piyasasına ilişkin öngörülerinde “karlar düşecek ama satışlarda sıkıntı yok” mesajı verse de, Londra’da gözlemlediğim o ki, şeker endüstrisinin tadı bir hayli kaçmış…
Çok daha hızlı büyüyebilecek bir sektör, sağlıkla ilgili eleştiri bombardımanının altında çıkış yolu arıyor. İddialara, araştırmalarla yanıt vermeye çalışıyorlar, ancak algının şu sıralarda aleyhlerine şekillendiğinin farkındalar!
Ancak bununla ilgili henüz elle tutulur bir adım atılabilmiş değil. Aksine arayışlar biraz da kaotik hale dönüşmüş…
Öyle ki, şeker sektörüne akıl vermek üzere Londra’daki açılış oturumunda kürsüye çıkan halkla ilişkiler ‘uzmanı’ Mike Love, “Etkili bir iletişim mesajı iletmek için ne yapmalı?” konulu konuşmasında, çözümü gazetecileri ciddi hiç bir gündemleri olmayan, ‘sadece bir şeyler satmakla ilgilenen insanlar’ olarak suçlamakta buldu.
Ne diyelim, böyle akıl hocaları olduğu sürece, şeker sektörünü daha da zor günler bekliyor demektir…
'Fabrikalarının arazisi değil kotası özelleşsin'
Pancar ve mısırdan şeker üretenler arasındaki şekerde uygulanan kota sistemi nedeniyle bir çekişme yaşanıyor. Nedenini Rint Akyüz'e sorduk...
"Bakın” diyor Akyüz, “Nişasta bazlı şekerin kotası 244 bin ton.
Bunun yaklaşık yaklaşık yarısı glikozdur. Gıda sanayiinde ikame edilemeyecek bir üründür bu. Bugün bütün nişasta bazlı şeker üreten fabrikaları kapasalar, Türkiye 120 bin ton glikoz ithal edecek. Üretimimizin diğer kısmı ise şekerle ikame edilebilir. Bunun da yüzde 25’i sudur. Onu da çıktığınızda bütün kavga 90 bin ton için dönüyor!”
★ ★ ★
Kota meselesinin önemli bir başka boyutu daha var. 2017'de AB şekerde kotaları kaldıracak…
Böylece kota sistemi bir tek Türkiye’de uygulanıyor olacak. Nişasta ve glikoz üreticilerine göre, bu durum Türkiye gıda sanayi için ciddi bir tehlike…
NÜD Başkanı Akyüz, “Kota kalktıktan sonra AB iç piyasa fiyatları serbest piyasa koşullarında şekillenecek. Bu durumda, AB’de şeker fiyatı dünya şeker fiyatı seviyelerine inebilir. Şeker, gıda sanayi açısından kritik önemde.
AB’de gıda sanayicileri rekabetçi fiyatla şeker kullanırken, çok daha yüksek fiyattan şeker kullanan Türk gıda sanayisinin sıkıntıları büyüyecek. Hem içeride hem de dünya pazarlarındaki rekabetçi gücü giderek düşecek.”
★ ★ ★
Peki, bu durumda ne yapılabilir?
Rint Akyüz’e göre, özelleştirme iyi bir çözüm olabilir… Bir süredir, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi zaten gündemde…
Bu konuda 2003 yılındaki girişim başarıya ulaşmadı. Londra’daki seminere katılan Şeker Kurumu Başkanı Dr. Hüsnü Tekin, ihalesi birkaç kez iptal edilen Türkiye Şeker Fabrikaları’nın (Türkşeker) özelleştirilmesinin yine gündemde olduğuna dikkat çekiyor.
Dr. Tekin, Türkiye’de şekerin toptan satış fiyatının kilogram başına 2.5 lira olduğunu hatırlattı ve arkasından şunları söyledi:
“Dünya piyasasında fiyat bunun üçte biri. Pancar işlemede kota payı yüzde 56 olan Türkşeker’de ortalama maliyet 2.20-2.30 lira…
Özel sektörün ürettiği pancar şekerindeki maliyet ise tahminen bunun yarısı kadar. Ayrıca verimlilik de epey düşük. Başka tercihler de yapılabilir ancak bugünkü yapı sağlıksız. Pazarı rekabete açmak en doğrusu. Bunun da yolu özelleştirmeden geçiyor…”
★ ★ ★
Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi ile ilgili tartışmalar, genellikle ‘aslında ihaleye girenlerin şeker üretimiyle değil, fabrikaların yıllar içinde çok değerli hale gelen arazilerini istedikleri, buralara AVM’ler, plazalar yapacakları” konusunda kilitleniyor…
“Özelleştirme yapılırsa siz ihaleye katılır mısınız?” sorusuna NÜD Başkanı Rint Akyüz’ün verdiği yanıt, bu konudaki tartışmalara da yeni bir açılım getirecek nitelikte…
Şöyle yanıtladı bu soruyu Akyüz: “Her iş adamı ilgilenir. Ancak özelleştirme sisteminin yanlışlığı şurada. Hammadde üzerinden değil, arazi üzerinden konuşuluyor. Örneğin, Eskişehir’de, Malatya’daki fabrikalar. Oysa bugün kotaların parasal bir büyüklüğü oluştu. Talebe bakılınca tonu 2000 dolar civarında. Devlet bizce özelleştirmeyi üretim kotası şeklinde yapsın. Arazi satışı yapmasın. Onlar devletin malı. Arazileri de gerekli görürse ayrı satar. Yahut kotayı satın alan yatırımcı daha sonra fabrika ve araziye de talip olabilir. Bu halen çalışan işçiler için de aynı şey geçerli. Bu yöntem fabrika arazileriyle ilgili spekülasyonları da ortadan kaldırır. Bunun ötesinde, eski fabrikalarla uğraşmak rantabl değil. Şekerde bugünkü mevcut düzenin rekabet şansı yok. Oysa uygun kotalara sahip olursak, Türkiye’den bütün Ortadoğu’yu besleme şansımız çok yüksek."