Şehirden gelen köydekini kovuyor

Ali Ekber YILDIRIM
Ali Ekber YILDIRIM TARIM DÜNYASINDAN [email protected]

Dilimizde güzel bir deyim var; "Dağdan gelip bağdakini kovmak." Son yıllarda bu deyim şehirden gelip köydekini kovmaya dönüştü.

Köyden, kırsaldan kente göç devam ediyor. Fakat, son yıllarda tersine bir göç var. Teknolojinin gelişmesi, ofise bağımlı çalışma zorunluluğunun kalkması ile yönetici kadrosunda olanlar veya evden çalışanların sayısı artıyor. İstanbul'un yoğun trafiğinden kaçıp kırsalda yaşamayı tercih edenlerin oranı her geçen gün artıyor.

İzmir ve Ege Bölgesi bu anlamda en çok göç alan merkezler arasında ilk sıralarda. Yazın 3 ay yaşadığımız Balıklıova'da çiftçilerle, orada yaşayanlarla konuşuyoruz. Sohbetin bir yerinde mutlaka "İstanbullular gelecek burası çok pahalı olacak" konusu konuşuluyor. İstanbullular gerçekten de İzmir'e, özellikle Karaburun, Urla, Foça gibi sahil beldelerine akın ediyor.

Son 10 yılda Alaçatı'nın ne hale geldiğini gördük. Geçen hafta sevgili kardeşim Yılmaz Özdil, Sözcü'de çok iyi bir Alaçatı analizi yaptı. Kendi halinde sakin bir köy, sakin bir belde ve otlarıyla bilinirken, nasıl bir tüketim merkezine dönüştüğünü örneklerle anlattı.

Sadece İzmir'de Alaçatı olmaya aday bir kaç ilçe var. Göç ve yağmalama artarak devam ediyor.

Yaşanan göçün tarım, çevre, sosyal yaşam üzerine de çok büyük yıkıcı etkileri var. Şehirden kente göçün farklı boyutları var.

1- Bu göçün önemli nedenlerinden birisi, kalabalıklaşan şehirlerin, trafik, gürültü ve birçok sağlıksız koşullar nedeniyle yaşanamaz hale gelmesi. Sakinlik arayanlar kırsala göç ediyor.

2- Son 15 yılda oluşan siyasi iklim, yaşam tarzına müdahaleler de insanların göç etmesinde önemli faktörlerden birisi.

3- Kentlilerin istilasına uğrayan sahil beldelerinde, köylerde öncelikle doğal doku bozuluyor. Tarımsal faaliyetler önce azalıyor sonra yok oluyor. Köyler, üretim merkezinden tüketim merkezine dönüşüyor.

4- Şehirlilerin yerleştiği köylerde, sahil beldelerinde ciddi bir rant oluşuyor. Arazi fiyatları artıyor. Tarımsal üretim yapmak yerine tarlayı, araziyi şehirli birine satmak karlı hale geliyor. Çiftçi, üretmek yerine ranttan geçim sağlamaya başlıyor. Arazisi olmayanlar için ise iş kapısı oluyor. Kentlilerin gelmesi ile yeni restoranlar, konaklama yerleri açılıyor. Çiftçilerin çocukları tarımda üretim yapmak yerine hizmet sektöründe asgari ücretle çalışmayı tercih ediyor. Köylü kadınlar ise temizlik ve benzeri işler yapıyor.

5- Çiftçiliği sürdürmek isteyen de sürdüremiyor. Çünkü, oraya yerleşen şehirliler bir süre sonra köylülerin faaliyetlerinden rahatsız oluyor. Şöyle ki; yaşadığı köyden çıkıp büyükşehire giden ve orada okuyan sonra meslek sahibi olan köyü ile bağını tam olarak koparmıyor. Yıllar sonra emekli olduğunda köyüne dönüyor. Köy mimarisi ile uyuşmayan beton yığını bir ev yapıyor. Şehirdeki yaşamını buraya taşıyor. Yanı başında hayvancılık yapan çiftçiden rahatsızlık duymaya başlıyor. Aslını inkar edip köyde şehirli gibi yaşamak istiyor. Hayvan gübresi onun için koku ve sinek demek. Hiç çekinmeden komşusunu ilgili yerlere şikayet ediyor. Biraz da nüfuzlu biriyse, profesör veya banka emeklisiyse Çevre İl Müdürlüğü yetkilileri gelip çiftçiye cezayı basıyor.

6- Yıllardır tarım yaptığı köyden adeta kovulan çiftçi başka arayışlara giriyor. Ya çiftçiliği bırakıyor ya da daha uzak bir yerlerde işini sürdürmeye çalışıyor. Fakat gittiği yere şehirden biri gelip ev yapınca aynı sorunla karşı karşıya kalıyor.

7- Kentten gelip köye yerleşenler ekonomik ve sosyal olarak da orada yaşayanlar arasında ciddi uçuruma neden oluyor. Yaşam tarzları farklı, gelirleri farklı ama aynı köyde yaşayan bir topluluk oluşuyor.

8- Köye göç edenler sadece emekliler değil, teknolojinin ve ulaşım altyapısının gelişmesiyle birlikte artık işyerine gitme zorunluluğu olmayan yönetici veya serbest çalışanlar da köyde veya sahil beldesinde yaşamayı tercih ediyor. Onların bu tercihi gittikleri yerde fiyatların artmasına yol açıyor. İstanbul'da yaşayıp hiç görmediği Karaburun'dan, Urla'dan yer kapatanlar var. Nasıl olsa yarın oralar çok değerlenecek diye.

Balıklıova'da 5 yıl önce sezonluk yani 3 aylık 5 bin lira olan yazlık kiraları şimdilerde 15 bin lirayı aştı. Arsa ve ev fiyatları en az 4-5 kat arttı. Bu kadar yüksek ranta karşı orada yaşayanlara "çiftçilik yapın" demenin anlamı yok. Arazi rantı onun üretim yapmasını engelliyor.

9- Büyükşehir Yasası ile mahalleye dönüşen köyler büyük oranda ranta açılıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi ranta izin vermemek için çiftçileri destekleyerek tarımı ayakta tutmaya çalışıyor. Yarın bir yönetim değişikliğinde rantı destekleyecek birileri gelirse ne olacak?

10- Türkiye tarımı için en ciddi tehlikelerden birisi bu. Şehirden gelenlerin kırsaldaki tarım topraklarını ranta dönüştürmeleri, Yüksek girdi maliyetleri ve tarımda çalışacak eleman, ürününü toplatacak işçi bulamayan çiftçiler sektörden hızla uzaklaşacak.

11- Kırsalda çiftçilik yapanlar genelde yaşlı insanlar. Ekimi ve hasadı kolay ürünlere yöneliyorlar. Üretim yapmak istemeyenler ise arazileri elden çıkarıyor.

12- Bir başka akım ise, şehirde yaşayıp kırsalda tarımsal üretim yapanlar. Onlar şehirdeki işlerini bırakmıyorlar. Köyde ise tarım yapmak istiyorlar. Bu nedenle arazi topluyorlar.Tarımsal üretimi kolay bir iş zannederek milyonlarca lira para döküp toprak alıyorlar. Fakat tarımı bilmedikleri için parayı batırıyorlar.

13- Şehirden köye gelenin emekliyse bir maaşı var.Yöneticiyse daha yüksek maaşı ile köyde çok rahat geçinirken, çiftçilik yapan düşük gelirle yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Dolayısıyla aynı köyde yaşayanlar arasında büyük bir gelir uçurumu oluşuyor. Köydeki homojen yapı bozuluyor.

14- Köye yerleşerek bilgisini, deneyimlerini paylaşan, köylülere yol gösteren, aydınlanmayı getirenler de var. Fakat, sayıları o kadar az ki.

Özetle, şehirden gelenler köydekileri kovuyor. Üretenler azalırken tüketenler çoğalıyor. Üzerinde düşünülmesi gereken bir konu.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar