Şehirde bir tuhaflık...

Açıl SEZEN
Açıl SEZEN Dünyanın Parası [email protected]

Nobel ödüllü edebiyatçı Orhan Pamuk, 'Kafamda bir tuhaflık' kitabında köyden kente göçü işler.

O günlerin İstanbul'unda evlerin nasıl yapıldığını, gecekondu ve kent yağmasının nasıl olduğunu Bozacı Mevlut'un gözünden görebilirsiniz.

Eşi Rayiha, İstanbul'a ilk geldiğinde sorar: Burası İstanbul mu?

Mevlut, İstanbul'u bilmenin verdiği özgüvenle yanıtlar:

'Kartal artık İstanbul sayılır...'

Kitap, yerleşim alanlarındaki değişimi, insanların sosyal hayatlarındaki farklılaşmayı, güçlükleri harika anlatır.

Bu eseri okuduğunuzda, "taşı toprağı altın" ifadesinin nereden geldiğine dair de fikir sahibi olursunuz. Çünkü İstanbul'da iş vardır, para kazanma imkanları vardır. İnsanın kendi fırsatlarını yaratma şansı vardır. Derme çatma, başını sokabileceği bir ev sahibi olmak, o zaman da mutluluğun resmine yakındı, bugün de öyle. Yani geleceğin getireceği fırsatlar, kentin geçmişinden, tarihinden çok daha fazla rol oynuyor insanların kararlarında.

Bunları neden mi anlatıyorum?

Bozacı Mevlut'un boza ve yoğurt satarak hayatını geçirdiği şehir, bugün neredeyse 15 milyona yaklaşmış nüfusuyla dünyanın en büyük mega kentlerinden biri.

Çarpık kentleşmenin acıları devam ediyor

Ve bizler hala o zamanlarda yapılmış çarpık kentleşmenin acılarını yaşamaya devam ediyoruz. Önce bir, sonra iki köprü çevresinde kümelenmiş yapılarımızla.

Bugün dünyada 7.3 milyar insan var. Bu insanların yarısı şehirlerde yaşıyor.

Ancak 2050 yılına geldiğimizde bu rakamın 2/3'e çıkması bekleniyor. Bunun dışında dünyada şu anda üretilen ekonomik değerin yüzde 60'lık kısmı, 600 büyük şehirde gerçekleşiyor.

Bu şehirlerin hepsi belirli bir büyüme potansiyeline ulaşmış durumda. Merkezi hükümet bütçeleriyle elde ettikleri gelirler, kentlerin ancak ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. Büyümeye devam eden ya da edecek bu şehirlerin hepsinin geleceği planlamaya başladıkları bir dönemdeyiz. Zira planlı büyümeyen ve şehir yaşam alanlarını doğru genişletmeyen, altyapısını buna yönelik planlamayan şehirlerin yatırım çekme imkanı yok. Yatırım yoksa rant da yok elbette.

Misal..

Kümeleşme, şehirciliğin en önemli trendi. Ev ve iş alanlarının birbirine yakın şekilde planlandığı, altyapı yatırımlarının da buna uygun şekilde oluşturulduğu alanlara ihtiyaç var. Cannes'da düzenlenen MIPIM Fuarı'nın en önemli teması da bu.

Tüm şehirler kendilerini bu temelde anlatıp yatırımcı bulmaya çalışıyorlar.

Peki örneğin, bizler İstanbul'a yatırım çekmek isterken bunun anlatımını nasıl yapıyoruz?

Hala geçmişi anlatmaya, artık herkesin bildiği Asya-Avrupa geçişine odaklanıyoruz. "İki kıtanın buluştuğu yerde buluşalım", Türkiye'nin 2000 olimpiyatları için hazırladığı slogandı. Daha sonrada defalarca kullandık bu sloganı. Bu sloganla kazandığımız pek bir yarış da olmadı.

Bunun önemsiz olduğunu söylemiyorum, yanlış anlaşılmasın.

Başta turizm olmak üzere hizmet sektörü için çok önemli bir argüman. Ama bizim tarihi ve coğrafi konumu anlattığımız yerde, örneğin Barcelona kenti kendini nasıl anlatıyor bakalım mı?

Barcelona yenilikçi şirketlere üs oluyor

Fuarda Barcelona tanıtım gazetesinin manşetindeki iki haber:

• Elon Musk tarafından kurulan ve dünyanın en yenilikçi şirketi gözüyle bakılan Tesla, Avrupa'daki merkezi olarak Barcelona'yı seçti. Elektrikli araçların pillerinin çok hızlı şarzını sağlayan supercharger cihazlar için personel arıyor...

• Amazon, Avrupa dağıtım üssü olarak seçtiği Barcelona'da 1.500 kişiye istihdam sağlayacak. Barcelona Avrupa'nın tüm yenilikçi şirketlerinin üssü olmak için teşviklere devam ediyor.

Gazetede şehrin gelecekte büyüyeceği alanlar tek tek harita üzerinde gösterilmiş. İş ve teknoloji merkezlerinin nereye konumlandırılacağı, bugünün projelerinin neler olduğu, gelecekte bu projelere nelerin ekleneceği, bunun için ne gibi altyapı yatırımlarının yapılacağı da.
Yatırımcı olsanız hangi temayı duymayı tercih edersiniz?

Mülkiyete değil, kiralama esasına göre konut projesi

Moskova'nın düzenlediği bir toplantıya katıldım örneğin. Mega kentlerin gelecek yaşamlarını anlatırken McKinsey gibi kurumların temsilcileri şunu söylüyorlardı:

"Mega şehirlerde yaşam planlarken yeni trendlere bakabilmelisiniz. Mesela, şehrinize 2040-2050 vizyonu çizerken, o yıllarda otomobille yapılacak kilometrenin %60'ını insansız araçlar alacak. Onlara uygun yol ve otopark planlamasını yapmak zorundasınız.

30 yıl sonra büyük olasılıkla hiçbir şeye sahip olmayacak her şeyi kiralayacaksınız. Mülkiyete değil, kiralama esasına göre oluşturulacak konut projelerine eğilmelisiniz. Çünkü oturacağınız bir projede arayacaklarınız ile yatırım için aradıklarınız arasında fark olacaktır. Şehirlerin turizm amaçlı bölgelerine AirBnB tarzı projelerin kullanabileceği projeler oluşturun." Mega kentlerin hepsi yarış halinde, yatırımcı arıyor. Üstelik, son dönemde teknoloji yatırımları ve firmaları, gayrimenkul fonlarına ayrılan paradan pay almaya başladı.
Yani para azalıyor, ihtiyaçlar artıyor. İstanbul'u örneğin artık iki kıta yerine 'Tarih ile teknolojinin buluşma noktası' yapmaya çalışsak?

Kendimiz için de, kentimiz için de daha fazlasını isteme zamanı gelmedi mi?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Eli yatırıma gitmemek... 21 Ağustos 2019
Acılara tutunmak... 03 Temmuz 2019