Şehir ulaşım planlaması ve otopark sorunlarımız
Dünyada şehirleşme hızla ilerliyor. 1950’lerde dünya nüfusunun yüzde 30’u şehirlerde yaşarken, Birleşmiş Milletler’e göre 2050 yılında bu rakam yüzde 70’lere ulaşacak. Avrupa ve Kuzey Amerika’da şehir nüfusu ülke bazında şimdiden yüzde 70 ve 80’lerin üzerine çıkmış durumda.
Bu durum şehir hayatının daha iyi planlanıp şehir hayatı kalitesinin artırılmasının yükseltilmesinin günümüzde eskisine göre daha çok önemli olduğunun göstergesi. Türkiye de bunun istisnası değil.
Modern şehir planlama tekniklerinin ilk defa geliştiği bölgelerin tam merkezinde Türkiye. Modern tekniklerin ilk defa Endülüs’de (Kurtuba) ortaya çıktığı düşünülür. Bundan daha önce, Abbasi Halifelerinden itibaren Ortadoğu’da şehircilik, özellikle altyapı açısından ilerlemişti. Sadi Şirazi’nin edebi kitaplarına ‘Gülistan’ ve ‘Bostan’ ismini vermesi, o dönemde şehir hayatında bahçelerin ne kadar önemli olduğunu gösteren bir örnektir. Yine Endülüs ve Ortadoğu’da mimarinin İslam öncesi ve sonrasındaki önemi, şehirciliğin estetik boyutuna ne kadar önem verildiğini gösteriyor. Bu durum sonradan Rönesans Avrupa’sını etkilemişti. Selçuklu ve Osmanlı kentleri de altyapıya ilave olarak estetik boyutu, üniversiteleri, hastaneleri, su dağıtım sistemleri, hijyenik esaslar dahil olmak üzere şehircilik uygulamalarının o dönemlerde ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Roma İmparatorluğu ve sonrasında Bizans’ta da özellikle büyük kentlerdeki şehircilik imparatorluğun büyüklüğünün fiziksel göstergeleri olarak kabul edildi. Öyle ki, Rusya’nın Ortodoks Hıristiyanlığı benimsemesinde İstanbul’u ziyaret eden bir Moskova prensinin özellikle Ayasofya’nın mimarisinden etkilenmesi rol oynamıştı. Orta Çağ Avrupa’sında ise şehirleşme insanların feodal beylerin boyunduruğundan kurtulmasıyla eş anlamlı idi.
20. yüzyıldan itibaren bir yandan şehirlere göçün de hızlanmasıyla şehir nüfusunun artması ve özellikle içten yanmalı motorlu araçların caddelere inmesine sebep olan teknolojik gelişmelerle önemli imkanlar ve sorunlar eş zamanlı olarak ortaya çıktı. Bunların başında şehir içi ulaşım geliyordu.
Londra, Paris, New York gibi modern zamanların önemli şehirleri diğerlerine göre daha önce büyük kent oldukları için şehir ulaşımına daha hızlı çözümler aramak zorunda kaldılar. Örneğin Paris’te 1850’lerde, yani içten yanmalı motorlu araçlar daha trafiğe çıkmadan, bulvarlar dönemi başladı; 1970’lerde ise çevre yolları. Daha ‘toplumcu’ çözümlerin başında 1900’lu yılların başında gelişmeye başlayan metro gibi hacimli toplu taşım sistemleri geliyordu. Arada, bugün bilinmeyen birçok adım atıldı; Paris’in ‘atlı dolmuşları’ gibi.
Bugün dünyanın bütün önemli büyük şehirlerinin çözüp (en azından gerekli adımları büyük ölçüde atıp) Türkiye’de pek ilerleyemediğimiz basit bir şehircilik sorunu nedir derseniz ben otopark planlaması derim. Bu, şehir içi ulaşım planlamasıyla yakından alakalı bir sorun.
Hepimizin bildiği, her gün hayatımıza değen bir sorun bu; caddeler ve sokakları, mahcup edici şekilde park alanı olarak kullanıyoruz. Hatta, caddelerde ikinci şerite araç park etmek artık büyük şehirlerimizde alıştığımız bir görüntü. Bu, dünyanın hemen hemen hiçbir önemli şehrinde karşılaşılmayan bir görüntü. Caddelere park, esasında çok para harcadığımız ve çok gelişmiş olan şehir yollarımızı tıkıyor; trafiği yavaşlatıyor; kazalara sebep oluyor; enerji sarfiyatını artırıyor…
Bu durumun sebebi basit; şehir planlarımızı yapan kamu / özel birimlerin teknik kapasiteleri sınırlı. Trafiğimizi yöneten birimlerimizin de öyle. Planlayamıyoruz. Birçok kentimiz büyük ölçüde son 50 – 60 yılda ‘sıfırdan’ kurtulan mahallelere sahip olmalarına rağmen, gerekli otopark planlamaları yapılmamış. Bir de mevcut cadde ve sokak ağı iyi ‘yönetilemeyince’ Avrupa şehirlerini kıskandıracak yol altyapımız verimsiz ve yanlış kullanılıyor. Şehir trafiğini yavaşlatıyor, kazaları ve enerji kaybını artırıyor hayat kalitesini düşürüyor. Çözüm var:
• Önce tüm şehir yöneticilerimizin kapsamlı birer otopark ihtiyacı çalışması yaptırarak mahalle mahalle ihtiyaçların belirlenmesi: bu çalışmaların imar plan şirketlerine değil uzman ulaştırma danışmanlarına yaptırılması. Gerekirse yurtışı ulaştırma danışmanlarından eğitim ve teknik yardım alınması (Bu çalışmalarda mahallelerin değişik saatlerde trafiğe ‘çıkardığı’ ve ‘aldığı’ araç sayılarının dikkate alınması gerekiyor.)
• Kentsel dönüşüm çalışmalarının içinde veya onlarla koordineli olarak, eski mahallelerde boş alan yoksa konut veya işyeri binalarının hesaplanan ihtiyacı karşılayacak şekilde katlı otoparklara (ya da yer altı otoparklarına) dönüştürülmesi: Bu yöntemde, kentsel dönüşümlerde olduğu gibi bina öbeklerinin kat maliklerine gerekli kolaylık ve teşviklerin sunulması gerekecektir. Yeni mahallelerde ise, Türkiye’ye yakışacak şekilde otopark alanlarının oluşturulması daha planlama aşamasının başında yapılması gerekiyor.
• Belirlenen otopark alanlarının yap-işlet-devret yöntemiyle özel sektöre saptırılarak kamu bütçe baskısının ortadan kaldırılması: Metropol alanlarda otopark işletmeciliğinin net nakit akım ve karlılıkları oldukça yüksek olduğu için yatırımcı bulmakta sorun çıkmayacaktır.
• Kademeli olarak caddelere park yasağının getirilmesi (tüm gün ya da trafik sıkışıklığına bağlı yasaklar), bu yasakların kamera sistemleriyle takip edilmesi: Bu son aşamada şehirlerimizin caddeleri olması gerektiği gibi sadece trafik akışı için kullanılmaya başlayacaktır.
Ana yöntem bu ya da başkaları olabilir. Şehir yöneticilerimize kolay gelsin.